Kuvva-i Miliye Çetesinde Birinci Tabur Komutanı vatan kahramanı şehrimizin sevilen saygı duyulan iş adamı Milletvekili Katipzade Nuh Naci Yazgan
Vatanperver kahramanımız Nuh Naci Yazgan’ı tanıyalım: 1886'da Kayseri'de Şiremenli Caddesi, Tutak Mahallesi’nde dünyaya geldi. Babası, İbrahim Hakkı Bey'dir. Ticâret İdadisi'ni bitirdi. İş yaşamına Kayseri’deki Baruthane’de kâtiplik yaparak başladı. Bu işinden ötürü “Katipzade” olarak tanındı. Bir yıl kadar Kayseri İdadisi'nde (Lisesi’nde) Hüsn-ü Hat ve Meşk (Güzel yazı ve örnek yazı) dersleri verdi. Ticâret yaşamına halıcılık yaparak başlayan Nuh Naci Yazgan’ın, Erciyes Tekir Yaylası’nda üç yüze yakın koyun sürüsü bulunmaktaydı.
Kurtuluş Savaşı yıllarında, Kalaçzade Ahmet Hilmi Bey ve Ömer Mümtaz İmamzade’yle birlikte Sivas Kongresi'nde Kayseri Delegesi olarak bulundu. Sivas'tan döndükten sonra Kayseri'de Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti'nin kurulmasına ön ayak oldu. Kayseri ve civarında hâlktan toplanan yardımlarla ulusal müfrezeler oluşturulması ve görevlendirilmesi, işgal hareketlerini kınayan toplantılar düzenlenmesi, hâlkın dini ve millî duygularının canlı tutulması konularında öncülük etti. İşgal edilen yerlerde hâlka yapılan eziyetleri anlatmak ve Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki gelişmeleri hâlka duyurmak amacıyla yayın giderlerini şahsen karşılayarak “Erciyes” adında bir gazetenin çıkarılmasını sağladı. 1920’de, Kayseri’de kurulan İntikam Alayı, Kuvva-i Miliye Çetesinde Birinci Tabur Komutanı olarak Kayseri il sınırını koruma adına Yozgat İsyanı’nı bastırmaya gitti.
Ücretsiz Dört Yıl Orduya Kaput Bezi Verdi
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne 2. Dönem Adana Milletvekili olarak girdi. Atatürk kendisine Adana'da kentten ayrılan azınlıkların terk ettiği, bacası tütmeyen fabrikaları yeniden faaliyete geçirme görevini verince, 22 Aralık 1924'te milletvekilliğinden istifa etti ve Adana'daki sanayi hamlesinin başına geçti. Nuh Naci Yazgan, Orhan Kemal'in romanlarında ölümsüzleştirdiği ülkenin en eski fabrikalarından Millî Mensucat'ı 1927'de dönemin diğer işadamları Mustafa Özgür, Nuri Has, Seyit Tekin ile birlikte Hazine'den satın aldı ve işletti. Parasını almamak üzere 4 yıl orduya kaput bezi verdi.
Adana’da ortağı Sabancı’yla Akbank’ın (Adana-Kayseri Bankası) kurucuları arasında bulundu. Millî Mensucat, Türkiye'nin tarihindeki yedinci, Adana'nın ise birinci tekstil fabrikasıdır. Burada üretilen "Aslan" marka vater ve ekstra iplikler, ülkede büyük talep gördü. Nuh Naci Yazgan 7 Ekim 1947'de vefat etti ve İstanbul Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.
İç içe olan Tutak ve Bahçebaşı mahalle sakinlerinden aynı yılda hâmile olan Kantarcıların Seyide Hanım, Susalların Seyide Hanım, Akbıyıkların Saniye Hanım geçmişlerinde Naci ismi olmadığı halde Nuh Naci Bey’e duyulan sevgi ve saygıdan dolayı doğan erkek çocuklarına Naci ismi vermişlerdir.
Nuh Naci Yazgan’ın Eserleri
Nuh Naci Yazgan Öğrenci Yurdu (Kayseri): 1939 yılı’nda hizmete giren Köylü Talebe Öğrenci Yurdu, hâlen Kayseri Yüksek Öğrenim ve Yardım Vakfı’nın iktisadi işletmesi olarak faaliyetini sürdürür.
İstanbul Yüksek Tahsil Öğrenci Yurdu (İstanbul): Yüksek öğrenim görmek için Kayseri’den İstanbul’a giden dar gelirli öğrencilerin barınmaları için hizmet veren bir kuruluştur. Lâleli’de hizmete giren yurt, binanın yetersiz kalması üzerine Çapa’da yaptırılan büyük yurt binasına taşınmıştır. Hâlen üç yüz öğrenci yararlanmaktadır.
Kayseri’nin merkezinde 1943 yılı’nda yaptırılmış Nuh Naci Yazgan Göğüs Hastanesi ve Dispanseridir. Göğüs(Verem) Hastanesi hâlen hizmetine devam etmektedir.1969’da Behice Yazgan Kız Lisesi yaptırılımıştır ve ayrıca Nuh Naci Yazgan Üniversitesinde, 2009’da temeli atıldı. 2011-2012’de öğrenci alınmaya başladı.
İrfan Akbıyık, Nuh Naci Yazganı anlatıyor:
“Nuh Naci Yazgan vatan savunmasında ön önde koşan Yozgat Çapanoğlu isyanı bastırılmasında Kayseri’de kurulan İntikam Alayında görev alan.
Ahmet Hilmi Kalaç, Ömer Mümtaz Efendiyle 4 Eylül Sivas Kongresine giderek Atatürk’le görüşen, hastane okul fabrika gibi birçok hayır kuruluşları olan ve şimdi de adına Üniversitesi bulunan Nuh Naci Yazganda Adana Milli Mensucat fabrikasında kumaş üreten aynı mahalle yakın komşumuz olan birisidir... Hayırsever olmasından dolayı Mahallede çok sevilen kişiliği sahipti. Bizim mahallede çok sevilmesinden dolayı annem doğum yapınca kardeşimin adını Naci koydu.
Nuh Naci Bey yazları Erciyes’e çıkardı. Erciyes eteğinde yaylada üç yüz kadar koyun sürüsü çobanları vardı. Yayladaki koyunlardan para kazanmak için otlaklarda beslemez onları hayır işi gibi dağıtırdı. Çok sıcak ay Temmuzda Erciyes eteğine 1 Temmuzda çadır kurar ayın sonu 31 Temmuz kadar dururdu. Eski Milletvekili ve iş adamı olduğu için yakın dostları üstü düzeyde bürokratlar onun yaylada olduğunu bildiği için yalnız bırakmazlar. Yaylada yanına gelenler için koyun kesilir temiz havada yemekler yenir tavla oynanır sohbet ederlerdi.”
Nuh Naci Yazgan anlatıyor.
Nakleden; Muharrem Barut (Selam Kayseriliye )
"Kafanı şişirmiş olmayacaksam ,anlatayım dinle, nereden nereye geldiğimi, Birinci Dünya Savaşından önceleri ticaret,halıcılık, Rumların, Ermenilerin tekelindeydi. Bizimkiler de aşar mültezimliği, canlı hayvan alım satımıyla uğraşırlardı. Ben de geçtim bu yollardan .Vezirhanı'nda Odabaşıydım.
Ermenilerin mağazaları, depoları, bu handaydı. Sonraları feleğin kasırgası esti ,sildi süpürdü, Rumları, Ermenileri, İhtida edenler (Din değiştirenler ) oldu.O eski dost ,arkadaş Ermenilerle ortaklaşa, ufaktan ufağa, merak sardım halıcılığa. O günlerin tezgahlarında dokunan ,has ipek halılar, şahların, padişahların saraylarını süslerdi. O halılardan elde kalanları, müzelerin baş köşelerinde sergileniyor şimdi.
Yaşamım boyunca ,ne boyalara girip çıkmadım ki .Şu sizin lisede (O zaman idadi ) bir yıl kadar Hüsn-i hat (Güzel yazı ), Meşk (Örnek yazı ) hocalığım da var .Kayseri Belediye Encümeni Üyesiyken, Milletvekili de seçildim. Gittim Ankara'ya. Sarmadı beni siyaset.O işi , ehli ,erbabı yapsın, dedim, istifa ettim, indim Adana düzüne Hemşehrilerimden, Nuri Has ,Ömer Sabancı, Mustafa Özuğur, Seyyit Ağalar'la birlikte kurduk ,Milli Mensucatı.
Tanrı şahidim, hilenin kırıntısını katıp karıştırmadım, bilerek, isteyerek hiçbir işime. Ama, yine de bir nefis muhasebesine varınca, göğsümün bir yerlerinde ,kıl çekintisine benzer ,inceden inceye bir sızı duymuşumdur zaman zaman. "
Vatanperver kahramanımız Nuh Naci Yazgan’ı tanıyalım: 1886'da Kayseri'de Şiremenli Caddesi, Tutak Mahallesi’nde dünyaya geldi. Babası, İbrahim Hakkı Bey'dir. Ticâret İdadisi'ni bitirdi. İş yaşamına Kayseri’deki Baruthane’de kâtiplik yaparak başladı. Bu işinden ötürü “Katipzade” olarak tanındı. Bir yıl kadar Kayseri İdadisi'nde (Lisesi’nde) Hüsn-ü Hat ve Meşk (Güzel yazı ve örnek yazı) dersleri verdi. Ticâret yaşamına halıcılık yaparak başlayan Nuh Naci Yazgan’ın, Erciyes Tekir Yaylası’nda üç yüze yakın koyun sürüsü bulunmaktaydı.
Kurtuluş Savaşı yıllarında, Kalaçzade Ahmet Hilmi Bey ve Ömer Mümtaz İmamzade’yle birlikte Sivas Kongresi'nde Kayseri Delegesi olarak bulundu. Sivas'tan döndükten sonra Kayseri'de Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti'nin kurulmasına ön ayak oldu. Kayseri ve civarında hâlktan toplanan yardımlarla ulusal müfrezeler oluşturulması ve görevlendirilmesi, işgal hareketlerini kınayan toplantılar düzenlenmesi, hâlkın dini ve millî duygularının canlı tutulması konularında öncülük etti. İşgal edilen yerlerde hâlka yapılan eziyetleri anlatmak ve Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki gelişmeleri hâlka duyurmak amacıyla yayın giderlerini şahsen karşılayarak “Erciyes” adında bir gazetenin çıkarılmasını sağladı. 1920’de, Kayseri’de kurulan İntikam Alayı, Kuvva-i Miliye Çetesinde Birinci Tabur Komutanı olarak Kayseri il sınırını koruma adına Yozgat İsyanı’nı bastırmaya gitti.
Ücretsiz Dört Yıl Orduya Kaput Bezi Verdi
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne 2. Dönem Adana Milletvekili olarak girdi. Atatürk kendisine Adana'da kentten ayrılan azınlıkların terk ettiği, bacası tütmeyen fabrikaları yeniden faaliyete geçirme görevini verince, 22 Aralık 1924'te milletvekilliğinden istifa etti ve Adana'daki sanayi hamlesinin başına geçti. Nuh Naci Yazgan, Orhan Kemal'in romanlarında ölümsüzleştirdiği ülkenin en eski fabrikalarından Millî Mensucat'ı 1927'de dönemin diğer işadamları Mustafa Özgür, Nuri Has, Seyit Tekin ile birlikte Hazine'den satın aldı ve işletti. Parasını almamak üzere 4 yıl orduya kaput bezi verdi.
Adana’da ortağı Sabancı’yla Akbank’ın (Adana-Kayseri Bankası) kurucuları arasında bulundu. Millî Mensucat, Türkiye'nin tarihindeki yedinci, Adana'nın ise birinci tekstil fabrikasıdır. Burada üretilen "Aslan" marka vater ve ekstra iplikler, ülkede büyük talep gördü. Nuh Naci Yazgan 7 Ekim 1947'de vefat etti ve İstanbul Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.
İç içe olan Tutak ve Bahçebaşı mahalle sakinlerinden aynı yılda hâmile olan Kantarcıların Seyide Hanım, Susalların Seyide Hanım, Akbıyıkların Saniye Hanım geçmişlerinde Naci ismi olmadığı halde Nuh Naci Bey’e duyulan sevgi ve saygıdan dolayı doğan erkek çocuklarına Naci ismi vermişlerdir.
Nuh Naci Yazgan’ın Eserleri
Nuh Naci Yazgan Öğrenci Yurdu (Kayseri): 1939 yılı’nda hizmete giren Köylü Talebe Öğrenci Yurdu, hâlen Kayseri Yüksek Öğrenim ve Yardım Vakfı’nın iktisadi işletmesi olarak faaliyetini sürdürür.
İstanbul Yüksek Tahsil Öğrenci Yurdu (İstanbul): Yüksek öğrenim görmek için Kayseri’den İstanbul’a giden dar gelirli öğrencilerin barınmaları için hizmet veren bir kuruluştur. Lâleli’de hizmete giren yurt, binanın yetersiz kalması üzerine Çapa’da yaptırılan büyük yurt binasına taşınmıştır. Hâlen üç yüz öğrenci yararlanmaktadır.
Kayseri’nin merkezinde 1943 yılı’nda yaptırılmış Nuh Naci Yazgan Göğüs Hastanesi ve Dispanseridir. Göğüs(Verem) Hastanesi hâlen hizmetine devam etmektedir.1969’da Behice Yazgan Kız Lisesi yaptırılımıştır ve ayrıca Nuh Naci Yazgan Üniversitesinde, 2009’da temeli atıldı. 2011-2012’de öğrenci alınmaya başladı.
İrfan Akbıyık, Nuh Naci Yazganı anlatıyor:
“Nuh Naci Yazgan vatan savunmasında ön önde koşan Yozgat Çapanoğlu isyanı bastırılmasında Kayseri’de kurulan İntikam Alayında görev alan.
Ahmet Hilmi Kalaç, Ömer Mümtaz Efendiyle 4 Eylül Sivas Kongresine giderek Atatürk’le görüşen, hastane okul fabrika gibi birçok hayır kuruluşları olan ve şimdi de adına Üniversitesi bulunan Nuh Naci Yazganda Adana Milli Mensucat fabrikasında kumaş üreten aynı mahalle yakın komşumuz olan birisidir... Hayırsever olmasından dolayı Mahallede çok sevilen kişiliği sahipti. Bizim mahallede çok sevilmesinden dolayı annem doğum yapınca kardeşimin adını Naci koydu.
Nuh Naci Bey yazları Erciyes’e çıkardı. Erciyes eteğinde yaylada üç yüz kadar koyun sürüsü çobanları vardı. Yayladaki koyunlardan para kazanmak için otlaklarda beslemez onları hayır işi gibi dağıtırdı. Çok sıcak ay Temmuzda Erciyes eteğine 1 Temmuzda çadır kurar ayın sonu 31 Temmuz kadar dururdu. Eski Milletvekili ve iş adamı olduğu için yakın dostları üstü düzeyde bürokratlar onun yaylada olduğunu bildiği için yalnız bırakmazlar. Yaylada yanına gelenler için koyun kesilir temiz havada yemekler yenir tavla oynanır sohbet ederlerdi.”
Nuh Naci Yazgan anlatıyor.
Nakleden; Muharrem Barut (Selam Kayseriliye )
"Kafanı şişirmiş olmayacaksam ,anlatayım dinle, nereden nereye geldiğimi, Birinci Dünya Savaşından önceleri ticaret,halıcılık, Rumların, Ermenilerin tekelindeydi. Bizimkiler de aşar mültezimliği, canlı hayvan alım satımıyla uğraşırlardı. Ben de geçtim bu yollardan .Vezirhanı'nda Odabaşıydım.
Ermenilerin mağazaları, depoları, bu handaydı. Sonraları feleğin kasırgası esti ,sildi süpürdü, Rumları, Ermenileri, İhtida edenler (Din değiştirenler ) oldu.O eski dost ,arkadaş Ermenilerle ortaklaşa, ufaktan ufağa, merak sardım halıcılığa. O günlerin tezgahlarında dokunan ,has ipek halılar, şahların, padişahların saraylarını süslerdi. O halılardan elde kalanları, müzelerin baş köşelerinde sergileniyor şimdi.
Yaşamım boyunca ,ne boyalara girip çıkmadım ki .Şu sizin lisede (O zaman idadi ) bir yıl kadar Hüsn-i hat (Güzel yazı ), Meşk (Örnek yazı ) hocalığım da var .Kayseri Belediye Encümeni Üyesiyken, Milletvekili de seçildim. Gittim Ankara'ya. Sarmadı beni siyaset.O işi , ehli ,erbabı yapsın, dedim, istifa ettim, indim Adana düzüne Hemşehrilerimden, Nuri Has ,Ömer Sabancı, Mustafa Özuğur, Seyyit Ağalar'la birlikte kurduk ,Milli Mensucatı.
Tanrı şahidim, hilenin kırıntısını katıp karıştırmadım, bilerek, isteyerek hiçbir işime. Ama, yine de bir nefis muhasebesine varınca, göğsümün bir yerlerinde ,kıl çekintisine benzer ,inceden inceye bir sızı duymuşumdur zaman zaman. "