(Doğ. 1772 / - ö.1857)
Âşık Dünyasına Dünyasına, dünya benim diyenin, daha dün gittik yasına.
Asıl adı Hasan olan âşığın, nüfus sayımının tarihi (1831) dikkate alındığında, doğum tarihinin 1772 olduğu anlaşılır. 1772'de Kayseri'de doğmuştur. Kayseri'nin Erkilet nahiyesi Yukarı Mahalle nüfusuna kayıtlıdır. Hüseyin Cömert tarafından yapılan Kayseri’de İlk Nüfus Sayımı isimli çalışmada, Erkilet nahiyesinde Yukarı Mahallenin muhtarı olduğu belirtilen Âşık Hasan'ın 59 yaşında olduğu ve üç erkek çocuğunun bulunduğu belirtilmektedir (Cömert 1990: 10). Babası Hamit Efendi de şair istidatlı bir zat olup, çiftçilik ve bağcılık işleriyle meşgul olmuştur.
Uzun süre çiftçilik yapan Hasan’ın bir ara ticaretle uğraşıp, yöre halkına özgü “çerçilik” mesleğini yaptığı ve bu vesileyle pek çok yeri gezip dolaştığı söylenir (Kalkan Emir1988: 22).
Tahsil durumuna ilişkin şiirlerinden tahmini bulgular çıkarılabilir. Aruza vukufu, şiirlerinde kullandığı Arapça, Farsça kelimeler ve tamlamalar dikkate alındığında, eğitimli olduğu sonucuna varılabilir (Deniz Rasim1996: 6). Erkiletlilerin söylediğine göre küçük oğlu İbrahim’in Sivastopol Harbine katılmasından sonra üzüntüyle yatağa düşen Hasan, oğlunun döndüğünü görememiştir. Harbin tarihi dikkate alındığında âşığın ölüm tarihi 1856-57 tarihleri olmalıdır (Deniz Rasim 1996: 6).
Âşığın evinin âşıkların uğrak yeri olduğu, Develili Seyrânî gibi pek çok âşığı ağırladığı, devrinin âşıklarınca hep hürmet edilip usta bilindiği, Erkilet yaşlılarından derlenmiş malumatlardır. Âşıkla ilgili anlatılan önemli bir tevatür de onun tarafından yazılıp söylenen pek çok şiirin, Kayseri’de görev yapmakta olan Mehmet Şevki isimli bir subay tarafından bastırılmak vaadiyle İstanbul'a götürüldüğüdür (Satoğlu Abdullah 1970: 47). Bugün elde bulunan 99 şiirine, bir kısmı cönklerden tespit edilerek, bir kısmı da yöreden derlenmek suretiyle ulaşılmıştır. Âşığın hak ettiği değeri görememesini araştırmacılar, basılmak vaadiyle götürülen kayıp şiirlerine bağlamaktadırlar.
Eldeki 99 şiirinin 65 tanesi heceyle, 34 tanesi aruzladır. Heceli şiirleri; türkü, koşma, düz koşma, cinaslı koşma, ayaklı koşma, zincirleme koşma, ilahi, semai, destan başlıkları altında, aruzlu şiirler ise; gazel, murabba, kıta, müfret başlıkları altında değerlendirilebilir.
“Erkilet güzeli bağlar bozuyor” giriş dizesiyle meşhur Kayseri türküsünün, onun bir şiirinden düzenleme olduğu söylenen Âşık Hasan, başarılı muammalarının yanında cinaslı söyleyişlerin de ustası olup, badeli âşıklarımızdandır (Deniz Rasim 1996: 1).
Eldeki şiirlerinden iki müfret, bir kıtada “Zeynî”, bir gazelinde de “Âşık Zeynî” mahlasını kullanan şair, geri kalan şiirlerinde “Âşık Hasan”, “Kul Hasan”, “Sefil Hasan”, “Garip Hasan” çoğunlukla da “Hasan” mahlasını kullanmıştır. Şiirlerinde açık bir Âşık Ömer etkisi tespit edilebilecek Hasan’ın, mahlas değişiminde de Âşık Ömer yolunu izlediği düşünülebilir (Deniz Rasim1996: 5).
Eldeki sınırlı sayıdaki şiirleri bile onu çok yönlü ve başarılı bir âşık saymamız için yeterlidir. Âşık tarzının bütün tür ve şekillerini başarıyla kullanmış, dinî muhtevalı şiirler yanında sosyal içerikli ve yer yer taşlamalı deyişler de söylemiştir. Erkiletli Emin Ersunun anlatımı da şöyle der, “Kendisinin zengin olmasıyla övünen bir kişinin cenazesine giden Aşık Hasan ardından şu sözleri söyler; ”Dünyasına dünyasına dünya benim diyenin daha dün gittik yasına.”
Birkaç yüzle, belki de birkaç binle ifade edebileceğimiz sayıdaki kayıp şiirleri bulunduğunda, edebî kişiliği üzerine daha isabetli değerlendirmeler yapılabileceği muhakkaktır.
Koşma
Erkilet günaydın gölge bürümez
Sevmeli güzeli bağ arasında
Anda gezenlerin ömrü farimez
Beslenir yüreği yağ arasında
Hep güzeller gelmiş bağlar bozuyor
Kirpikleri kalem olmuş yazıyor
Akranları sürü sürü geziyor
Baktım benim yârim yoğ arasında
Ak eline elvan kınalar yakmış
Ela göze siyah sürmeler çekmiş
Erkilet dilberi seyrâna çıkmış
İllâ’ bir suna var ağ arasında
Dedim dilberlere hep birden gidin
Âşıkın derdini beraber yedin
Siz bağçede bağda Safalar idin
Hasan âh eylesin dağ arasında
Koşma
Niçin âh eyledin ben kula ey yâr
İl dir sana deli demem ben deli
Cemâlin pertevi olanda ay yâr
Görünceğiz billah oldum ben deli
Sen düşürdün zülfün ile bende yâr
Aşkın ile kül olurum ben de yâr
Bulsan da sen kendine bir bende yâr
Sencileyin çok güzeller bendeli
Yârin otağında o yar olmazsa
Bu badeyi çekmem o yâr olmazsa
Ben bir yar bulurum o yâr olmazsa
Vefasız elinden halim bendeli
Arz eyleyem halim hangi yârene
Sen yar’ettin bilmez idim yâre ne
Sağ oldukça bu Hasan’a yâre ne
Sencileyin çok güzeller bendeli
BİR ANI:
Soğuk bir kış gününde Erkiletliler bir ağanın odasında toplanırlar. Toplananlar Erkiletliler, yemek konusunda,” Neyi seven neyi sevmen” diye bir birilerine sorarlar. Sohbet devam ederken, Dışarından yeni gelmiş ocağın karşında sıcaktan rehavet uyku ile uyanık arasında olan Aşık Hasana yakınında oturan birisi hafif eliyle dürterek “Hasan baba sen neyi seven sevmen “der. Oda hazır cevap ”Ben bir işi birde kışı sevemem” der.
Âşık Dünyasına Dünyasına, dünya benim diyenin, daha dün gittik yasına.
Asıl adı Hasan olan âşığın, nüfus sayımının tarihi (1831) dikkate alındığında, doğum tarihinin 1772 olduğu anlaşılır. 1772'de Kayseri'de doğmuştur. Kayseri'nin Erkilet nahiyesi Yukarı Mahalle nüfusuna kayıtlıdır. Hüseyin Cömert tarafından yapılan Kayseri’de İlk Nüfus Sayımı isimli çalışmada, Erkilet nahiyesinde Yukarı Mahallenin muhtarı olduğu belirtilen Âşık Hasan'ın 59 yaşında olduğu ve üç erkek çocuğunun bulunduğu belirtilmektedir (Cömert 1990: 10). Babası Hamit Efendi de şair istidatlı bir zat olup, çiftçilik ve bağcılık işleriyle meşgul olmuştur.
Uzun süre çiftçilik yapan Hasan’ın bir ara ticaretle uğraşıp, yöre halkına özgü “çerçilik” mesleğini yaptığı ve bu vesileyle pek çok yeri gezip dolaştığı söylenir (Kalkan Emir1988: 22).
Tahsil durumuna ilişkin şiirlerinden tahmini bulgular çıkarılabilir. Aruza vukufu, şiirlerinde kullandığı Arapça, Farsça kelimeler ve tamlamalar dikkate alındığında, eğitimli olduğu sonucuna varılabilir (Deniz Rasim1996: 6). Erkiletlilerin söylediğine göre küçük oğlu İbrahim’in Sivastopol Harbine katılmasından sonra üzüntüyle yatağa düşen Hasan, oğlunun döndüğünü görememiştir. Harbin tarihi dikkate alındığında âşığın ölüm tarihi 1856-57 tarihleri olmalıdır (Deniz Rasim 1996: 6).
Âşığın evinin âşıkların uğrak yeri olduğu, Develili Seyrânî gibi pek çok âşığı ağırladığı, devrinin âşıklarınca hep hürmet edilip usta bilindiği, Erkilet yaşlılarından derlenmiş malumatlardır. Âşıkla ilgili anlatılan önemli bir tevatür de onun tarafından yazılıp söylenen pek çok şiirin, Kayseri’de görev yapmakta olan Mehmet Şevki isimli bir subay tarafından bastırılmak vaadiyle İstanbul'a götürüldüğüdür (Satoğlu Abdullah 1970: 47). Bugün elde bulunan 99 şiirine, bir kısmı cönklerden tespit edilerek, bir kısmı da yöreden derlenmek suretiyle ulaşılmıştır. Âşığın hak ettiği değeri görememesini araştırmacılar, basılmak vaadiyle götürülen kayıp şiirlerine bağlamaktadırlar.
Eldeki 99 şiirinin 65 tanesi heceyle, 34 tanesi aruzladır. Heceli şiirleri; türkü, koşma, düz koşma, cinaslı koşma, ayaklı koşma, zincirleme koşma, ilahi, semai, destan başlıkları altında, aruzlu şiirler ise; gazel, murabba, kıta, müfret başlıkları altında değerlendirilebilir.
“Erkilet güzeli bağlar bozuyor” giriş dizesiyle meşhur Kayseri türküsünün, onun bir şiirinden düzenleme olduğu söylenen Âşık Hasan, başarılı muammalarının yanında cinaslı söyleyişlerin de ustası olup, badeli âşıklarımızdandır (Deniz Rasim 1996: 1).
Eldeki şiirlerinden iki müfret, bir kıtada “Zeynî”, bir gazelinde de “Âşık Zeynî” mahlasını kullanan şair, geri kalan şiirlerinde “Âşık Hasan”, “Kul Hasan”, “Sefil Hasan”, “Garip Hasan” çoğunlukla da “Hasan” mahlasını kullanmıştır. Şiirlerinde açık bir Âşık Ömer etkisi tespit edilebilecek Hasan’ın, mahlas değişiminde de Âşık Ömer yolunu izlediği düşünülebilir (Deniz Rasim1996: 5).
Eldeki sınırlı sayıdaki şiirleri bile onu çok yönlü ve başarılı bir âşık saymamız için yeterlidir. Âşık tarzının bütün tür ve şekillerini başarıyla kullanmış, dinî muhtevalı şiirler yanında sosyal içerikli ve yer yer taşlamalı deyişler de söylemiştir. Erkiletli Emin Ersunun anlatımı da şöyle der, “Kendisinin zengin olmasıyla övünen bir kişinin cenazesine giden Aşık Hasan ardından şu sözleri söyler; ”Dünyasına dünyasına dünya benim diyenin daha dün gittik yasına.”
Birkaç yüzle, belki de birkaç binle ifade edebileceğimiz sayıdaki kayıp şiirleri bulunduğunda, edebî kişiliği üzerine daha isabetli değerlendirmeler yapılabileceği muhakkaktır.
Koşma
Erkilet günaydın gölge bürümez
Sevmeli güzeli bağ arasında
Anda gezenlerin ömrü farimez
Beslenir yüreği yağ arasında
Hep güzeller gelmiş bağlar bozuyor
Kirpikleri kalem olmuş yazıyor
Akranları sürü sürü geziyor
Baktım benim yârim yoğ arasında
Ak eline elvan kınalar yakmış
Ela göze siyah sürmeler çekmiş
Erkilet dilberi seyrâna çıkmış
İllâ’ bir suna var ağ arasında
Dedim dilberlere hep birden gidin
Âşıkın derdini beraber yedin
Siz bağçede bağda Safalar idin
Hasan âh eylesin dağ arasında
Koşma
Niçin âh eyledin ben kula ey yâr
İl dir sana deli demem ben deli
Cemâlin pertevi olanda ay yâr
Görünceğiz billah oldum ben deli
Sen düşürdün zülfün ile bende yâr
Aşkın ile kül olurum ben de yâr
Bulsan da sen kendine bir bende yâr
Sencileyin çok güzeller bendeli
Yârin otağında o yar olmazsa
Bu badeyi çekmem o yâr olmazsa
Ben bir yar bulurum o yâr olmazsa
Vefasız elinden halim bendeli
Arz eyleyem halim hangi yârene
Sen yar’ettin bilmez idim yâre ne
Sağ oldukça bu Hasan’a yâre ne
Sencileyin çok güzeller bendeli
BİR ANI:
Soğuk bir kış gününde Erkiletliler bir ağanın odasında toplanırlar. Toplananlar Erkiletliler, yemek konusunda,” Neyi seven neyi sevmen” diye bir birilerine sorarlar. Sohbet devam ederken, Dışarından yeni gelmiş ocağın karşında sıcaktan rehavet uyku ile uyanık arasında olan Aşık Hasana yakınında oturan birisi hafif eliyle dürterek “Hasan baba sen neyi seven sevmen “der. Oda hazır cevap ”Ben bir işi birde kışı sevemem” der.