1800 yılında doğan bir gönül insanı Âşık Seyrani, Türk halk ozanıdır.
Develi'li(Everek) Seyrani'nin doğum tarihi1800 yılında doğduğuna dair kayıtlar vardır.
Allahın emrine muti'im dersen
Resulün emrine itaat eyle
Helal haram demez bulduğun yersen
Müminlik sözünden feragat eyle
Bugün Kayseri ilinin ilçesi olan, o yıllarda yeşil Everek adıyla bilinen Develi'de doğmuştur. Asıl adı Mehmet'tir Babası fakir bir mahalle olan Oruza cami imamı Cafer hocanın oğludur.
Çocukluğu ekonomik güçlüklerle geçmesine rağmen babasının sayesinde medrese eğitimi almaktan geri kalmamıştır.
Seyrani'nin hayatı ile ilgili kesin bilgiler mevcut olmadığından halk kendisi için bazı menkıbeler yayarak bu eksikliği gidermeye çalışmıştır. Seyrani'nin ününü duyan çevre vilayet ve kaza aşıkları sık sık Develi'ye gelerek onunla atışırlar. Seyrani ustalığını konuşturarak onları pes ettirir. Ama artık ona Develi dar gelmeye başlamıştır, İstanbul'a gitmeyi arzular.
Susturdu sazları fennin rebabı
Bu rebap şeytanı cinden çıkarır
Ateş şöyle dursun tütün azabı
Tilkiyi çakalı inden çıkarır
Evlat âlim olmaz okutmayınca
îplik gömlek olmaz dokutmayınca
Ayılar et yemez kokutmayınca
Yallılar ölüyü sinden çıkarır
Ey Seyranî var mı sözün hatası
Bulunmaz dünyanın elbet ötesi
Ermeninin Rumun yağlı ketesi
Kaypak Müslümanı dinden çıkarır
Seyrani, Sultan Abdülmecit tahta geçtiği yıl olan 1839 yılında İstanbul'a gelir. O yıllarda İstanbul'da âşıkların yeri olan semai kahvelerine, söz meclislerine ilgi gösterilir, âşıklar birer bilge kişi olarak görülür, dinlenirdi. Bu meclislerin tiryakileri, âşıkları yalnız bırakmaz, onları meclisten meclise, kahveden kahveye taşırlardı. Saray'da devlet erkânının konaklarında, zenginlerin köşklerinde bir araya gelen âşıklar, birbiriyle tanışır, söyleşir, atışırlardı. Bazı saray paşa ve beyler, şairleri himaye eder onlara rahat bir hayat sağlarlardı. Böylesi bir zamanda İstanbul'a giden Seyrani, zamanın saz ve kalem şairleriyle tanışır, bilişir gönül birliği oluşur. Seyrani, İstanbul'a gelmişken yarım kalan medrese öğrenimini tamamlar. Şu sözleriyle tanımlamıştır bugünlerini:
"Yedi yıl eğlendi, kaldı Seyrani
Bütün tahsil etti ilmi irfanı
Sendeyken her türlü mürüvvet kanı
Bulmadın derdime çare İstanbul"
Ancak Seyrani karakteri gereği, etrafında gördüğü rüşvet adam kayırma yanlışlıklara, bu yanlışlıkları yapan Padişah da olsa görmezlikten gelemeyen ve şiirlerinde bu durumları ağır bir şekilde hicvedenbir şairdir.
Küçük lokma ile dolmaz avurdu
Ney yaman insanı kastı kavurdu
Cihanın külünü göğe savurdu
Geçti sadarete hayvan olanlar…
Daha da ileri giderek, boyuna saraylar yaptıran padişahı şöyle yerer:
Eski sarayları beğenmez oldu,
Yere sığmaz oldu sultan olanlar…
Zalime, baskıya karşı başkaldıran bir halk şairimizdir… Aşağıda Seyrani’den Taşlama Destan’ı sunuyorum.
Edelim nazm ile bir hoş nasihat,
Dinlesin talib-i destan olanlar,
Verirse de nazmım cahile sıklet
Kadrin bilir sahib-i irfan olanlar
Nicin garip oldu hükm-ü şeriat-
Kadı’nın müftünün yediği rüşvet,
İçkiden, zinadan, cahile nöbet
Veremiyor hafız’ı Kuran olanlar.
Küçük lokma ile dolmaz avurdu,
Ne yaman insanı kastı kavurdu,
Cihanın külünü göğe savurdu
Geçti sadarete hayvan olanlar
Kimsenin kimseye yoktur sayesi,
Katıldı sütlere cehlin mayesi,
Tilkiye verildi aslan payesi
Tilki gölgesinde aslan olanlar
Herkes belasını azdı da buldu
İnsanda evvelki sadakat n’oldu?
Eski sarayları beğenmez oldu
Yere sığmaz oldu sultan olanlar,
Seyrani! Kamiller ta’nın eylesin,
Cahiller nutkunun zemmin söylesin!
Bundan ala destan yapıp söylesin
Şairlikte merd-i merdan olanlar…
Bu yüzden hakkında soruşturma açılmış ve yakalanmamak için de Develili bir dostu sular idaresi paşası Mavuş Ağa yardımıyla bir kervana bindirerek Halep'e gider. Burada da tutunamayan Seyrani tekrar Kozanoğlunun yardımıyla Develi'ye gelir. Yakalandığı sinir hastalığından dolayı ona "Deli Seyrani" denmiş, son yıllarını Develi'de yoksulluk içinde geçirmiştir.
Yoksulluğunu, çektiği acıları, dik kafalı bir ozan oluşuna bağlamak pek yanlış olmaz. Seyrani devrindeki gelişmeleri yakından takip etmiş, yanlışlıkları eleştirmiş, şiirlerinde kendisinden önceki ozanların alışılmış konu sınırlarının dışına çıkmıştır. Olaylara genellikle eleştirel gözle bakmış ve halkın sesi olmaya özen göstermiştir.
Şiirleri hem ele aldığı konu bakımından hem de kafiye yapısı bakımından çeşitli ve zengindir. Şiirlerini daha çok hece ölçüsüyle yazmıştır. Asıl ününü hece ölçüsüyle yazdığı koşma, semai, destan, nefes ve şathiyeleriyle kazanmıştır. Şiirlerinde daha önce kimsede rastlanmayan kafiye yapılarına yer vermiştir. Şiirlerinde bazen bir tarikat ehli, bazen siyasi bir eleştirmen, bazen de koyu bir âşık olur. Bu da Seyrani'nin içten, dindar, duygulu ve duyarlı bir kişi olduğunu gösterir.
Develide vefat eden Seyranı mezarı kayıp olsa da İlçe meydanında elinde bağlama anıt heykeli bulunmakta.
Develi seyrani hakkında Emir Ali Özçakır ve birçok yazar kitap çıkarmıştır. Seyrani hakkında sevindirecek iki haber vererek yazıma son vermek istiyorum; Aşık Seyrani hakkında İlahiyatçı Prof. Dr. Kemal Atik hocam hayatı şiirleri tasavvufu yönünü anlatan Kayseri merkez ve Develi yerel gazetelerde yazı dizisi hazırlayarak okuyucuya sunmuş okuyucunun büyük beğenisini kazanmıştır. Bu değerli çalışma kitap olarak Develi belediyesi tarafından bastıracaktır. Kayseri merkez Develi Derneği başkanı İsmail Arslan’da, İl Kültür müdürlüğü Anasamder derneği iş birliği çerçevesinde Kayseri de yılda bir kez “Seyrani hayatı ve şiirleri “günü yapılacağını söyledi. Develi Âşık Seyrani’ye Allahtan rahmet diliyorum.
"Susturdu sazları fennin rubabı" nerede ve kimim söylenmiştir?