Türk Milliyetçiliğinin dünya çapında bir aktör olması için gerekli argümanların arasında ne olup ne olmamalı tavrından ziyade, dünya konjonktürü içerisinde Türk Milliyetçileri olarak söz sahibi olmamız için ne yapmamız gereklidir şuurunun üzerine kafa yorup, hem akademik hem de sosyal hayat içerisinde bulunmamız gereken yeri ve yönü doğru tayin etmemiz gerekiyor.
Türk Milliyetçiliği sadece Türklerle mi ilgilidir ya da bir Türk Milliyetçisi kendi dilinden başka bir dile hakim olmamalı mıdır ? Gerek istihbari açıdan olsun gerekse öğrendiği yabancı dili efektif bir şekilde kullanarak milli çıkarlarımızı savunan, savunmak için ilk kaynaklardan doğru takip edip, yorumlayan bir Türk Milliyetçisi; tüm dünyadaki iletişimsel ve konvansiyonel savaşın enstrümanlarına karşı ve tekelleşen hamasi bir grup boş yayın camiasının önünde en sağlam kale olacaktır.
Türk gazetesi dediğimiz bazı yayınların İngilizce ya da başka dillerindeki versiyonlarında, nasılsa kimse sorgulamıyor diye üzerine gidilmeyen çevirilerde bile devlet geleneğimizle, tarihimizle, kültürümüzle bağdaşmayan çeviri hataları bilerek ya da bilmeyerek yapılıyor ise, “bahtı kara mâderini” kurtarmak, hamasi söylemlerle değil ancak o dilleri öğrenip, 21 yüzyılın farklı şekillerde karşımıza çıkardığı düşmanlarına karşı Mustafa Kemal Atatürk’ün ;
Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini Bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini!” sözlerinden hareketle kendimizi yetiştirerek, bugün farklı şekillerde karşımızda olan açık ya da gizli düşmanlıklara karşı Türk Milliyetçileri olarak bu sözün içerisini doldurarak ve kendi avukatlığımızı kendimiz yaparak bu duruşu ortaya koyabiliriz.
Büyük Önder Atatürk’ten bahsederken yabancı dil konusunda kendisinin de hususiyetle üzerinde durduğunu ve yabancı dil tahsiline ilk okul çağlarından itibaren başlayıp, ilerleyen yıllarda da fırsat ve zaman buldukça gelişimi konusunda çalışmalarda bulunduğunu belirtmemizde fayda olduğunu düşünüyorum.
Zira kendisiyle ilgili bir çok çalışma yapılmış fakat Yabancı dil konusundaki tutumundan hiçbir zaman tam anlamıyla bahsedilmemiştir.
Dil inkılabı sırasında Türkçe’nin de karmaşık Arapça ve Farsça deyim ve kelimelerden arındırılması hususu da takındığı tutumlardan birisidir ki bu konu da ayrıca incelenmeye değerdir. "Milli kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyeti'nin temel dileği olarak temin edeceğiz. Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet teşkilatımızın, dikkatli, ilgili olmasını isteriz” sözü ile de bu inkılaba dikkat çekmiştir.
Atatürk’ün ilk dil çalışmaları Selanik Askeri Rüştiyesinde iken Fransızca dilini öğrenerek başlamıştır. Selanik Askeri Rüştiyesi’nden sonra başladığı Manastır Askeri İdadisinde “Fransızcadan geri olduğunu, Fransızca öğretmeninin kendisi ile çok meşgul olduğunu , Fransızca öğretmeninin kendisine acı ihtarlarda bulunduğunu ve bu durumunda zoruna gittiğini” söylemiş ve Fransızcasını geliştirmek için çareler aramıştır. Tatilde Selanik’e dönünce Colleges des Freres de la Salle okulunun özel derslerine devam etmiş ve Fransızcasını takviye etmiştir.
Mustafa Kemal, gerçekten ilk eğitim döneminden başlayarak gençlik yıllarında Fransızca öğrenmeye büyük önem vermiştir. O, “Bir kurmay subay, mutlaka yabancı dil bilmelidir, bunun aksini düşünmek büyük hatadır.” demiştir.
Atatürk Almanca’ da biliyordu. Harbiye’de yabancı dil olarak Almanca, Fransızca ve Rusça derslerini alan Atatürk’ün mezun olurken Fransızca’dan 38, Almanca ve Rusça’dan 42 notlarını alarak mezun olduğunu öğreniyoruz.
Yabancı dil konusunda, Afet İnan Atatürk’ün yabancı dillerin öğretilmesi üzerinde önemle durduğunu aktarmıştır. Hatta sadece o dili değil, o dilin üniversite çapında edebiyatından, dilbilim özelliklerine kadar öğrenilmesinin gerekliliğine inandığını belirtmiştir
Atatürk’ün yabancı dil öğrenimini gereksiniminin sadece tercüme yapmak üzerine değil, o dilin edebiyatından, dil biliminden de haberdar olarak ilmi düzeyde kavranması gerektiği fikri bizlere tüm satır başlarında sunulmaktadır.
Bilim ve teknolojide batı ülkelerinin yaptıkları yapıtları anlayabilmemiz için de batı dillerini öğrenmemiz gerekliliği üzerinden durmuşlardır.
Atatürk’ün dünya görüşünün şekillenmesi, gerçekleştirdiği reformlar yabancı bir dile çok küçük yaşlardan hakim olmasının ve bu dil marifetiyle o dilde yazılmış ancak bulunduğu ortamda henüz yer bulamamış çağın gerçeklerini bünyesine katmasının ve yeri gelince bu fikirleri harekete geçirmesinin sebeplerinden birisidir.
“İlmin tercüme ile değil, tetkikle olması” hususundaki hatırlatmaları da, öğrenilen yabancı dilin esas amaca hizmet yolunda bir vasıta olduğu gerçekliğini de bize hatırlatmaktadır.
Fakat yabancı dil konusundaki erken yaştaki farkındalığı ve bu farkındalığı hayatının diğer evrelerinde de devam ettirmesi Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekten de bir dünya lideri olduğunun kanıtıdır.
Dünya insanlığının yabancı dil konusunda polyglot (4 ve daha fazla dil konuşabilen kişi) seviyeye evrildiği günümüzde Türk Milliyetçilerinin de bu denklemler içerisinde yer alması gerektiğinin altını artık çizmek gerektiğini düşünmekteyim.
Dil öğrenmenin zekayı en hızlı geliştiren aktivite olması, birden fazla dilin kolayca öğrenilmesi hususuna da yol açmaktadır.
2000’li yılların başında iyi derecede İngilizce de bilen Liderimiz Devlet Bahçeli Beyefendi’nin “Ülkücüler bir doğudan, bir batıdan 2 yabancı dil öğrensin” sözü de çağın gereksinimlerinin Türk Milliyetçileri içerisinde de uygulanması ve hayata geçirilmesi gerekliliğini bize hatırlatmaktadır.
Bilindiği gibi Çift başlı Selçuklu Kartalı güç ve kudretin sembolüdür. Doğunun ve batının hakimiyetini sembolize eder. Çift Başlı Kartal sembolünü, Türkler Orta Asya kültüründen göçler ve fetihler sayesinde tüm Dünya'ya taşımıştır. Bir doğudan , bir batıdan öğrenilecek yabancı dil bu güç ve hakimiyetin tesisi, devamı ve sürdürebilmesi yolunda atılacak büyük ve sağlam adımlardandır.
Yabancı dil öğrenmekten kastımız kendi dilimizi arka plana atıp, onu ihmal etmek anlamına elbette gelmemelidir. Türk Dilini,bir ilim sanat, fikir dili haline getirmek Türk Milli Eğitimi'nin, yani Türk Milleti'nin , Türk Devleti'nin ve biz Türk-İslam Ülkücülerinin, Türk Milliyetçilerinin asli vazifesidir.
Büyük Dava Adamı Ahmet Arvasi’nin "Yabancı dil öğreniyoruz" bahanesiyle hiçbir okulumuzda, akademimizde, enstitü ve fakültemizde, Türkçe "ikinci plana" itilemez.” sözü bize bu anlamda ışık tutmaktadır.
Fakat aynı Arvasi’nin ;
“...Müslüman aydınlar, kendilerini çok iyi yetiştirmiş olmalı, en az bir yabancı dil bilmeli, İslâm’ın tavizsiz ve akıllı bir seçkini olarak kendi ihtisas dalında, mazlum ve mağdur İslâm âlemine hizmet vermelidir. Unutmamak gerekir ki, İslam dünyası, birinci sınıf ilim, fikir, sanat ve hamle adamlarını beklemektedir. Bunlar başka bir yıldızdan gelmeyecek, sizlerin arasından çıkacaktır...”
sözleri de aklımızdan çıkmamalıdır.
Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (sav)’in “Bir kavmin dilini öğrenen, onların zararlarından korunmuş olur” Hadis-i Şerifi’de tüm bu anlattıklarımızla hemhal edilip, değerlendirildiğinde Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresine iman etmiş Türk-İslam Ülkücülerinin yabancı dil öğrenme hususunu da elzem kılmaktadır.
Son olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bir kurmay subay, mutlaka yabancı dil bilmelidir, bunun aksini düşünmek büyük hatadır.” sözüyle de paralel olarak , Eski bir kurmay albay olan , fikrimizin yol başçısı Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in iyi derecede Fransızca ve İngilizce bildiğini ve yıllar önce İngiliz BBC kanalına verdiği İngilizce röportajın da halen arama motorlarında kayıtlarda bulunduğunu bilginize sunmak isterim.
SONSÖZ
Küçük yaşlardan itibaren okumuş olduğum okullar sebebiyle bir batı dili olan İngilizce ile hemhal olmuş ve üniversite bölüm tercihi yaparken Liderimiz Devlet Bahçeli Beyefendi’nin de Ülkücü Türk Gençliği’ne salığı olan “Bir doğudan, bir batıdan iki yabancı dil öğrenin” sözünü kendime mihmandar ederek Çin Dili ve Edebiyatı eğitimi almış, Çin’e gidip tahsiline katkıda bulunmuş bir kardeşiniz olarak;
Yabancı dil öğrenmenin, yabancı dil öğrenmek için o kültürlerle yakın temas içerisinde olmanın fikir dünyanıza, inandığınız dünya görüşüne katkı sunmanın yanı sıra, inanmış ve adanmış bir Türk –İslam neferini çokça besleyeceği fikrini taşımaktayım. Ayrıca ihtiyaç hasıl olduğunda belli bir konuyla ilgili durumlarda o dil ile cevap vermek, görüş beyan etmek, sosyal medya ağıyla küçülen dünya gerçeklerinde her an ve her konuda hazır olmak gerektiği gerçeğini de önümüze sermektedir.
Öncelikle “Türkçe’nin varlığı Türk’ün varlığıdır” diyerek güzel dilimize sahip çıkmalı ardından yabancı dil öğrenme konusunda da tarihimizin, gönül ve varlık coğrafyamızın bizlere yüklediği büyük sorumluluklarımız olduğunu da unutmamalıyız.
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kare maderini.
Ve sözlerine şöyle devam ediyor:
İşte ben de bu kürsüden, bu Meclisin Başkanı sıfatıyla, Heyetinizi teşkil eden bütün milletvekilleri namına ve bütün millet namına diyorum ki;
Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Bulunur kurtaracak bahtı kare maderini.
Mustafa Kemal Paşa, Namık Kemal’in, memleketin düşman işgaliyle inlediğini, bir kurtarıcının çıkarak memleketi bu kara günlerden kurtulmasını istediğini dile getiriyordu.
Bununla birlikte Mustafa Kemal Paşa’nın, Namık Kemal’e verdiği cevapta, ne olursa olsun, memleket düşman işgalinde bile olsa, bu milletin içinden bir kurtarıcı çıkaracağını haykırıyordu.