Yaşadığımız dünyada teknolojik gelişmelerin hayatımızı kolaylaştırdığı inkâr edilemeyen bir gerçektir. Ancak bunun kadar gerçek olan bir husus da bu gelişmelerin birtakım problemleri de beraberinde getirmiş olmasıdır. Daha doğrusu usulüne uygun bir şekilde kullanılmayan teknoloji!
Bu anlamda Teknolojik gelişmelerin üzerimizde oluşturduğu olumsuz etkiler maalesef her geçen gün daha da artmaktadır. Son yıllarda internet bağımlılığı kavramı artık sıklıkla telaffuz ettiğimiz bir cümle haline gelmiştir. Bugün dünyada yaklaşık 2.5 milyon gencin internet karşısında kilitlendiğinden söz edilmektedir. Bu bağımlılık psikolojide bir tür hastalık olarak kabul edilmektedir. İnternetin aşırı kullanılma isteği ve bu isteğin önüne geçilememesi, bilgisayar ve internete bağlı olmadan geçen zamanın önemini ve anlamını yitirmesi; yoksun kalındığında ise aşırı sinirlilik hali ve saldırgan olunması bu bağımlılık türünün en basit tarifidir. Bir diğer etkisi ise sanal dünyaya kendisini kaptıran insanı, aslında gerçek sosyal hayattan koparmasıdır. Bütün dünya ile irtibat kurduğunu zanneden insan yalnız başına kalmaktadır. Esasen aynı bağımlılık biz yetişkinler için de söz konusudur. Artık sanal arkadaşlıklar, sanal ticaret, sanal evlilik gibi kavramlarla çoktan tanıştık. Şunu unutmamak gerekir ki, internet dâhil teknolojik gelişmelerin tamamı insan tarafından yönlendirilir ve tabir caizse insan teknolojinin hakimi olursa gerçek maksat hasıl olur. Ama bunun aksi olur da teknoloji insana hâkim olur, insan teknolojinin esiri olursa o zaman iş tersine döner.
Bu anlamda sosyal medya ahlakından bahsedebiliriz. Peki, nedir sosyal medya ahlakı? Bunu Mevlana’nın bir sözüyle açıklamak isterim: “Kötü huyluya ilim öğretmek eşkıyaya silah vermek demektir.” Mevlana bu sözüyle ne anlatmak istiyor? Nasıl ki kötü huylunun elinde ilim ölümcül bir silah haline gelirse, kötü niyetli olan kişinin elinde de teknoloji insanlara zarar veren bir mekanizma haline gelir. Tıpkı doktorun elindeki neşterin ameliyat için kullanıldığı zaman hayat kurtardığı, fakat insana zarar vermek için kullanıldığında insanı öldürdüğü gibi.
Bu bağlamda bir Müslüman olarak sosyal medyayı kullanırken hangi ahlaki kurallar ile yükümlüyüz? Sosyal medya ahlakı deyince ne anlamalıyız? Evet! Her şeyin bir ahlakı vardır. Hayatımızın her aşamasında yer alan sosyal medyayı (watsap, twitter, instagram, facebok vs) kullanırken de bazı ilkelerimizin ve ahlaki bir duruşumuzun olması icap eder. İlkesiz bir hayat beyhudedir Müslüman, hayatında her yaptığı işin ve her söylediği sözün hesabını vereceğine inanır. Bundan dolayıdır ki davranışlarını ve sözlerini belli bir süzgeçten geçirerek sarf eder.
Üzülerek ifade etmeliyim ki, bugün sosyal medya diye nitelendirdiğimiz ortamda o kadar çok bilgi kirliliği vardır ki, insanlar adeta bu kirli havuz içerisinde sürekli yüzmekte hatta bazen boğulup gitmektedirler. Oysa biz Müslümanların, duyduğumuz ve gördüğümüz şeylerle ilgili almamız gereken tavır dinimiz tarafından net bir şekilde ortaya konmuştur. Öncelikle şunu bilmeliyiz ki, yüce dinimiz İslam, insanların kusur ve ayıplarını örtmenin gerektiğinden bahseder. Bunun bir erdemlilik olduğundan bahseder. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ise “Dünyada bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örten kimsenin Allah ahirette kusurunu örter” buyurmakla bu gerçeği ifade etmiştir. Yine sevgili Peygamberimizin (s.a.v) bu konuda bize bir başka tavsiyeleri şöyledir: “Bir insanın her duyduğu şeyi başkalarına aktarması kendisine günah olarak yeter.”
Şu anda kullandığımız internet temeline dayanan yazılı ve görsel sosyal medya ( watsap, facebok, twitter, instagram vs.) vasıtasıyla insanlar çok kısa bir zamanda bilgileri paylaşma gücüne sahiptirler. Esasen hiçbir söz fiil ve davranış kaybolmuyor. Bizler bunların hepsinden sorumlu olduğumuz bilinci içerisinde hareket etmeliyiz. Yüce Rabbimiz: “Bilmediğin bir şeyin peşine düşme! Göz kulak ve kalp bütün yaptıklarından sorumludur” (İsra/ 36) buyurmaktadır. Bugün sosyal medya sadece insanların kusurlarını araştıran ve yayan değil maalesef insanlara iftira eden bir araç halini de almıştır. Dinimizde ise iftira suçu büyük günahlardan kabul edilmiştir.
Günümüzde sosyal medyanın yanlış ve kontrolsüz kullanılması durumunda gençlerin milli ve manevi değerlerini nasıl fesada uğrattığını, Müslüman Türk milleti olarak aile yapımızı nasıl tehdit ettiğini ibretle müşahede etmekteyiz.
Sosyal medyayı kullanırken; insanların gizli sırlarını ifşa etmemeliyiz, paylaşımlarımızda aile mahremiyetlerine dikkat etmeliyiz, paylaşımlarımızla başkalarına üstünlük taslama, gösteriş yapma gibi yanlış bir gaye gütmemeliyiz ve sır olarak kalması gereken şeylerin sosyal medya yoluyla paylaşılması sırların ifşasına girer ki bu konuda da oldukça hassas davranmalıyız.
Bu konuda hayatımızı kendisine göre dizayn etmemiz gereken bir ayet ve bir hadis ile yazımı bitiryorum:
“O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.” (Yasin/ 65)
Peygamber Efendimiz bir gün, ashâbına “Müflis kimdir biliyor musunuz?” diye sordu. Orada bulunanlar, “Malını mülkünü kaybetmiş, iflas etmiş kimsedir Yâ Resûlallah” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s) şöyle buyurdu: “Aksine gerçek müflis şu kimsedir: Kıyamet günü kıldığı namaz, tuttuğu oruç ve verdiği zekâtla gelir. Ancak dünyada iken şuna sövmüş, buna iftira atmış, ötekinin malını yemiş, berikinin kanını dökmüş, bir başkasını dövmüştür. İhlâl ettiği bu hakların karşılığı olarak onun iyiliklerinden alınıp hak sahiplerine verilir. Şayet hesabı görülmeden iyilikleri biterse, mağdur ettiği insanların günahlarından alınarak onun üzerine yüklenir, sonra da cehenneme atılır.” (Müslim, birr, 59)
Bu anlamda Teknolojik gelişmelerin üzerimizde oluşturduğu olumsuz etkiler maalesef her geçen gün daha da artmaktadır. Son yıllarda internet bağımlılığı kavramı artık sıklıkla telaffuz ettiğimiz bir cümle haline gelmiştir. Bugün dünyada yaklaşık 2.5 milyon gencin internet karşısında kilitlendiğinden söz edilmektedir. Bu bağımlılık psikolojide bir tür hastalık olarak kabul edilmektedir. İnternetin aşırı kullanılma isteği ve bu isteğin önüne geçilememesi, bilgisayar ve internete bağlı olmadan geçen zamanın önemini ve anlamını yitirmesi; yoksun kalındığında ise aşırı sinirlilik hali ve saldırgan olunması bu bağımlılık türünün en basit tarifidir. Bir diğer etkisi ise sanal dünyaya kendisini kaptıran insanı, aslında gerçek sosyal hayattan koparmasıdır. Bütün dünya ile irtibat kurduğunu zanneden insan yalnız başına kalmaktadır. Esasen aynı bağımlılık biz yetişkinler için de söz konusudur. Artık sanal arkadaşlıklar, sanal ticaret, sanal evlilik gibi kavramlarla çoktan tanıştık. Şunu unutmamak gerekir ki, internet dâhil teknolojik gelişmelerin tamamı insan tarafından yönlendirilir ve tabir caizse insan teknolojinin hakimi olursa gerçek maksat hasıl olur. Ama bunun aksi olur da teknoloji insana hâkim olur, insan teknolojinin esiri olursa o zaman iş tersine döner.
Bu anlamda sosyal medya ahlakından bahsedebiliriz. Peki, nedir sosyal medya ahlakı? Bunu Mevlana’nın bir sözüyle açıklamak isterim: “Kötü huyluya ilim öğretmek eşkıyaya silah vermek demektir.” Mevlana bu sözüyle ne anlatmak istiyor? Nasıl ki kötü huylunun elinde ilim ölümcül bir silah haline gelirse, kötü niyetli olan kişinin elinde de teknoloji insanlara zarar veren bir mekanizma haline gelir. Tıpkı doktorun elindeki neşterin ameliyat için kullanıldığı zaman hayat kurtardığı, fakat insana zarar vermek için kullanıldığında insanı öldürdüğü gibi.
Bu bağlamda bir Müslüman olarak sosyal medyayı kullanırken hangi ahlaki kurallar ile yükümlüyüz? Sosyal medya ahlakı deyince ne anlamalıyız? Evet! Her şeyin bir ahlakı vardır. Hayatımızın her aşamasında yer alan sosyal medyayı (watsap, twitter, instagram, facebok vs) kullanırken de bazı ilkelerimizin ve ahlaki bir duruşumuzun olması icap eder. İlkesiz bir hayat beyhudedir Müslüman, hayatında her yaptığı işin ve her söylediği sözün hesabını vereceğine inanır. Bundan dolayıdır ki davranışlarını ve sözlerini belli bir süzgeçten geçirerek sarf eder.
Üzülerek ifade etmeliyim ki, bugün sosyal medya diye nitelendirdiğimiz ortamda o kadar çok bilgi kirliliği vardır ki, insanlar adeta bu kirli havuz içerisinde sürekli yüzmekte hatta bazen boğulup gitmektedirler. Oysa biz Müslümanların, duyduğumuz ve gördüğümüz şeylerle ilgili almamız gereken tavır dinimiz tarafından net bir şekilde ortaya konmuştur. Öncelikle şunu bilmeliyiz ki, yüce dinimiz İslam, insanların kusur ve ayıplarını örtmenin gerektiğinden bahseder. Bunun bir erdemlilik olduğundan bahseder. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ise “Dünyada bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örten kimsenin Allah ahirette kusurunu örter” buyurmakla bu gerçeği ifade etmiştir. Yine sevgili Peygamberimizin (s.a.v) bu konuda bize bir başka tavsiyeleri şöyledir: “Bir insanın her duyduğu şeyi başkalarına aktarması kendisine günah olarak yeter.”
Şu anda kullandığımız internet temeline dayanan yazılı ve görsel sosyal medya ( watsap, facebok, twitter, instagram vs.) vasıtasıyla insanlar çok kısa bir zamanda bilgileri paylaşma gücüne sahiptirler. Esasen hiçbir söz fiil ve davranış kaybolmuyor. Bizler bunların hepsinden sorumlu olduğumuz bilinci içerisinde hareket etmeliyiz. Yüce Rabbimiz: “Bilmediğin bir şeyin peşine düşme! Göz kulak ve kalp bütün yaptıklarından sorumludur” (İsra/ 36) buyurmaktadır. Bugün sosyal medya sadece insanların kusurlarını araştıran ve yayan değil maalesef insanlara iftira eden bir araç halini de almıştır. Dinimizde ise iftira suçu büyük günahlardan kabul edilmiştir.
Günümüzde sosyal medyanın yanlış ve kontrolsüz kullanılması durumunda gençlerin milli ve manevi değerlerini nasıl fesada uğrattığını, Müslüman Türk milleti olarak aile yapımızı nasıl tehdit ettiğini ibretle müşahede etmekteyiz.
Sosyal medyayı kullanırken; insanların gizli sırlarını ifşa etmemeliyiz, paylaşımlarımızda aile mahremiyetlerine dikkat etmeliyiz, paylaşımlarımızla başkalarına üstünlük taslama, gösteriş yapma gibi yanlış bir gaye gütmemeliyiz ve sır olarak kalması gereken şeylerin sosyal medya yoluyla paylaşılması sırların ifşasına girer ki bu konuda da oldukça hassas davranmalıyız.
Bu konuda hayatımızı kendisine göre dizayn etmemiz gereken bir ayet ve bir hadis ile yazımı bitiryorum:
“O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.” (Yasin/ 65)
Peygamber Efendimiz bir gün, ashâbına “Müflis kimdir biliyor musunuz?” diye sordu. Orada bulunanlar, “Malını mülkünü kaybetmiş, iflas etmiş kimsedir Yâ Resûlallah” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s) şöyle buyurdu: “Aksine gerçek müflis şu kimsedir: Kıyamet günü kıldığı namaz, tuttuğu oruç ve verdiği zekâtla gelir. Ancak dünyada iken şuna sövmüş, buna iftira atmış, ötekinin malını yemiş, berikinin kanını dökmüş, bir başkasını dövmüştür. İhlâl ettiği bu hakların karşılığı olarak onun iyiliklerinden alınıp hak sahiplerine verilir. Şayet hesabı görülmeden iyilikleri biterse, mağdur ettiği insanların günahlarından alınarak onun üzerine yüklenir, sonra da cehenneme atılır.” (Müslim, birr, 59)