Edep bir tâc imiş nûr-i Hüdâdan, / Giy ol tâcı, emin ol her belâdan
Yüce dinimiz İslam, başta iman olmak üzere, ibadet, muamelat ve güzel ahlak esaslarını ihtiva eden bir hayat tarzı sunar. İslam ahlakının kaynağı Kuran ve sünnettir. Bu iki kaynak müslümanın dinî ve dünyevî hayatının genel çerçevesini çizmiş; daha sonra gelen İslam âlimleri tarafından geliştirilen ahlak kurallarının da temellerini oluşturmuştur. Kuranda bildirilen ahlâkî değerler evrensel olup; özelde nazil olduğu dönemde yaşayan insanlara, genelde ise kıyamete kadar gelecek bütün insanlığa hitap eder. Bir âyette şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Maide, 5/8). Bu âyette üzerinde durulan ahlâk kurallarından olan hakkın ve haklının yanında yer alma, şahitlikte adaleti gözetme, insanlara karşı kin ve buğz beslemede haddi aşarak onlara zulmetme gibi hususlar dünyanın her yerinde zemmedilen ve kıyamete kadar asla tasvip edilmeyen davranışlardır.
Yüce Rabbimiz, bizlere rehber ve örnek olarak gönderdiği, adeta ahlak okyanusu olan peygamberimize şöyle hitap etmiştir: “(Ey Resulüm! Şüphesiz sen pek büyük bir ahlak üzerindesin” (Kalem, 68/4). Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz her sahada olduğu gibi güzel ahlak konusunda da örnek olmuştur. Sevgili peygamberimiz “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” (Ahmed b. Hanbel, 2/381) demek suretiyle bu hakikatı dile getirmiştir.
Kendisine Peygamberimizin ahlakını soran bir sahabiye Hz Âişe (r.a) annemiz: “Sen hiç Kuran okumuyormusun?” diye sordu. O adam: “Tabi ki okuyorum.” diye cevap verince Hz. Âişe annemiz de : “O’nun ahlakı Kuran (ahlakı) idi” dedi. (Müslim, Salatül’l-müsâfirin, 139).
İslam’da dinin temel bölümlerinden biri ahlaktır. Dini eserlerimizin özellikle de hadis kitaplarımızın “Edep” bölümlerinde bulunan yüzlerce hadis, ahlâkî üstünlükleri bize öğretmektedir.
“Kıyâmet gününde mü’min kulun terâzisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah Tealâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr, 62/2002)
“Müslümanların iman yönünden en üstünü, ahlâkı en üstün olanlarıdır.” (Buhârî, Edep/38)
İslam ahlakının temelinde yaratana saygı yaratılana şefkat ilkesi bulunmaktadır. Bu ilke Kuranda şöyle ifade edilmiştir: "Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra da dosdoğru hareket edenlere korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir." (Ahkâf, 46/13)
Her hayrın başı Allah korkusudur. İstiklal şairimiz Mehmet Akif ne güzel ifade etmiştir:
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır,
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havf-ı Yezdân'ın,
Ne irfanın kalır te’siri katiyen ne vicdanın.
Büyük İslam âlimi İmam Gazâlî insanları dört guruba ayırır:
Yüce dinimiz İslam, başta iman olmak üzere, ibadet, muamelat ve güzel ahlak esaslarını ihtiva eden bir hayat tarzı sunar. İslam ahlakının kaynağı Kuran ve sünnettir. Bu iki kaynak müslümanın dinî ve dünyevî hayatının genel çerçevesini çizmiş; daha sonra gelen İslam âlimleri tarafından geliştirilen ahlak kurallarının da temellerini oluşturmuştur. Kuranda bildirilen ahlâkî değerler evrensel olup; özelde nazil olduğu dönemde yaşayan insanlara, genelde ise kıyamete kadar gelecek bütün insanlığa hitap eder. Bir âyette şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Maide, 5/8). Bu âyette üzerinde durulan ahlâk kurallarından olan hakkın ve haklının yanında yer alma, şahitlikte adaleti gözetme, insanlara karşı kin ve buğz beslemede haddi aşarak onlara zulmetme gibi hususlar dünyanın her yerinde zemmedilen ve kıyamete kadar asla tasvip edilmeyen davranışlardır.
Yüce Rabbimiz, bizlere rehber ve örnek olarak gönderdiği, adeta ahlak okyanusu olan peygamberimize şöyle hitap etmiştir: “(Ey Resulüm! Şüphesiz sen pek büyük bir ahlak üzerindesin” (Kalem, 68/4). Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz her sahada olduğu gibi güzel ahlak konusunda da örnek olmuştur. Sevgili peygamberimiz “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” (Ahmed b. Hanbel, 2/381) demek suretiyle bu hakikatı dile getirmiştir.
Kendisine Peygamberimizin ahlakını soran bir sahabiye Hz Âişe (r.a) annemiz: “Sen hiç Kuran okumuyormusun?” diye sordu. O adam: “Tabi ki okuyorum.” diye cevap verince Hz. Âişe annemiz de : “O’nun ahlakı Kuran (ahlakı) idi” dedi. (Müslim, Salatül’l-müsâfirin, 139).
İslam’da dinin temel bölümlerinden biri ahlaktır. Dini eserlerimizin özellikle de hadis kitaplarımızın “Edep” bölümlerinde bulunan yüzlerce hadis, ahlâkî üstünlükleri bize öğretmektedir.
“Kıyâmet gününde mü’min kulun terâzisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah Tealâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr, 62/2002)
“Müslümanların iman yönünden en üstünü, ahlâkı en üstün olanlarıdır.” (Buhârî, Edep/38)
İslam ahlakının temelinde yaratana saygı yaratılana şefkat ilkesi bulunmaktadır. Bu ilke Kuranda şöyle ifade edilmiştir: "Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra da dosdoğru hareket edenlere korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir." (Ahkâf, 46/13)
Her hayrın başı Allah korkusudur. İstiklal şairimiz Mehmet Akif ne güzel ifade etmiştir:
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır,
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havf-ı Yezdân'ın,
Ne irfanın kalır te’siri katiyen ne vicdanın.
Büyük İslam âlimi İmam Gazâlî insanları dört guruba ayırır:
- Dünyada yemek, içmek ve zevk etmekten başka bir şey bilmeyenler,
- Cebir, şiddet ve zulüm ile hareket edenler,
- Hîlekarlık ve riyakarlıkla etrafındaki insanları aldatanlar,
- Dinimizin bildirdiği güzel ahlak ile ahlaklanan hakiki Müslümanlar.
Bu dört sınıf içerisinde kurtuluşa erecek olanlar ise dördüncü maddede ifade edilen İslâm’ın öngördüğü güzel ahlâk ile hayatını süsleyen kimselerdir.
Güzel ahlak sahibi olmanın alâmetlerinden bazıları şunlardır:
- Kendisi için istediğini başkaları için de istemek,
- Olduğu gibi görünmek ve göründüğü gibi olmak,
- Affetmek, hoşgörülü davranmak, başkalarının kusurlarını araştırmamak,
- Hüsnü zan edip kötü zandan kaçınmak,
- Allah için sevip Allah için buğzetmek,
- Emanete riayet edip verdiği sözde durmak,
- Komşularına iyi davranıp arkadaşlarının hakkını gözetmek,
- Boş vakitlerini faydalı işlerde geçirmek,
- Kanaat sahibi olmak,
- Yalan söylememek ve yalan şahitlikte bulunmamak,
- İffet ve namusunu korumak,
- İçki, kumar, fuhuş, zina gibi Allah’ın yasak kıldığı şeylerden uzak durmak.
Üzülerek ifade etmeliyim ki içerisinde yaşadığımız şu asırda insanlık büyük bir ahlak krizi yaşamaktadır. Bunun temelinde ise yaratılış gayesinden uzaklaşıp dünyevileşme bulunmaktadır. Hayatı sadece dünyadan ibaret kabul edip ahireti hesaba katmamaktır. Bu buhranlardan kurtuluş ise ancak Kuran ve sünnet reçetesiyle mümkündür. Bizler müslümanlar olarak şeref ve haysiyetimizi rencide edecek, milli ve manevi değerleri yok eden her türlü ahlakî çöküş ile mücadele etmek zorundayız.
Mevlâna hazretlerinin şu sözleri ile bitirelim: “Allah’tan edebe muvaffak olmayı dileyelim. Edebi olmayan kimse Allah’ın lütfundan mahrumdur. Edebi olmayan yalnız kendine kötülük etmiş olmaz. Belki bütün dünyayı ateşe vermiş olur.”
Güzel ahlak sahibi olmanın alâmetlerinden bazıları şunlardır:
- Kendisi için istediğini başkaları için de istemek,
- Olduğu gibi görünmek ve göründüğü gibi olmak,
- Affetmek, hoşgörülü davranmak, başkalarının kusurlarını araştırmamak,
- Hüsnü zan edip kötü zandan kaçınmak,
- Allah için sevip Allah için buğzetmek,
- Emanete riayet edip verdiği sözde durmak,
- Komşularına iyi davranıp arkadaşlarının hakkını gözetmek,
- Boş vakitlerini faydalı işlerde geçirmek,
- Kanaat sahibi olmak,
- Yalan söylememek ve yalan şahitlikte bulunmamak,
- İffet ve namusunu korumak,
- İçki, kumar, fuhuş, zina gibi Allah’ın yasak kıldığı şeylerden uzak durmak.
Üzülerek ifade etmeliyim ki içerisinde yaşadığımız şu asırda insanlık büyük bir ahlak krizi yaşamaktadır. Bunun temelinde ise yaratılış gayesinden uzaklaşıp dünyevileşme bulunmaktadır. Hayatı sadece dünyadan ibaret kabul edip ahireti hesaba katmamaktır. Bu buhranlardan kurtuluş ise ancak Kuran ve sünnet reçetesiyle mümkündür. Bizler müslümanlar olarak şeref ve haysiyetimizi rencide edecek, milli ve manevi değerleri yok eden her türlü ahlakî çöküş ile mücadele etmek zorundayız.
Mevlâna hazretlerinin şu sözleri ile bitirelim: “Allah’tan edebe muvaffak olmayı dileyelim. Edebi olmayan kimse Allah’ın lütfundan mahrumdur. Edebi olmayan yalnız kendine kötülük etmiş olmaz. Belki bütün dünyayı ateşe vermiş olur.”