Yazıma başlamadan önce bu yazımın özele değil, genele olduğunu ve yaptığım gözlem neticesinde ki fikirlerimi sizlerle paylaşmak istediğimi belirtmek isterim. Yani yazımı kimse üzerine alınmasın diyeceğim ama alınmak isteyende alınabilir elbette, yarası olan gocunsun tabi!
Sizi bilmem ama ben şahsen zamanı gelince bazı bulunduğumuz yerlerden sessiz sedasız gitmek ve bir diğer isme fırsat vermek gerekiyor diye düşünüyorum.
Yeni isimlere, farklı yüzlere, genç yeteneklere imkân sunmak, ön ayak olmak gibi mesela!
Aynı yüzleri görmekten, aynı isimleri duymaktan, aynı sesleri işitmekten sizi bilmem ama bana artık gına geldi! Bu isimler devekuşu misali kafasını kuma gömüp, etrafındaki insanların haklarında söylediği laflarına, sözlerine kulak tıkayarak, görmezden gelerek hayatlarına devam ediyorlar.
Makam, “önemli bir görev yeri” demektir. İş hayatında çeşitli görev yerleri vardır. Bu görevlerin yüksek dereceli olanlarına makam veya mevki denir. Makam ahlak ile değer kazanır. Ahlakı yetersiz olan kişinin makamı, mevkii olmuş neye yarar.
Peki, siz "Vebal nedir bilir misiniz? Hak etmeyenlere makam mevki vermektir !" Fatih Sultan Mehmet Han
Bir makama getirilen insanların özel yaşantısından, karakterine, dürüstlüğüne, duruşuna bakmak gerekir. Yoksa ben yaptım oldu mantığı ile hak etmeyenlere verilen görev ve yetki ziyandır.
Siyasi, STK, dernek vs. güçleri arkasına alarak her türlü onursuzluğu yapmayı kendisine hak görenleri de unutmamak gerek. Bu insanların kendi kendilerine yaptıkları itibar kaybını isteseniz yapamazsınız.
Düştükleri durumun farkına bile varmazlar, geldikleri yerin büyüsüne kapılıp giderler.
Onurlu, haysiyetli, şerefli olarak hayatı sürdürebilmektir aslolan! Hak ettiğiniz yerlerde olmaktır. Hak edilmeyen yerlerden omurgalı bir duruş sergileyip gidilmesi gerektiğinde gidilmelidir.
Layık olmadan makam sahibi olanlar Astlarını ısırıp Üstlerine kuyruk sallarlar. İmam Gazali
Televizyon ekranlarında aynı kişiler, tüm alanlarda aynı isimler. Hani meşhur bir iki söz vardır ya kabak tadı verdi, bal yiyen baldan usanır diye durum aynen öyle oldu!
Siyasette, sivil toplum kuruluşlarında, meslek örgütlerinde, oda temsilciliklerinde, derneklerde…
Açıkçası ben kendi adıma her alanda yenilik istiyorum, hem de hemen her yerde!
O koltuğa oturan kalkmayı, hasbel kader bir yere getirilen ise gitmeyi bilmiyor. Koltuğa oturan yapışıp kalıyor. Çok merak ediyorum vazgeçemedikleri nedir ki?
Benim için bir yerlerde olmak demek veballi bir işi omuzlamak demektir!
Çünkü bir yerlere gelen, getirilen, bir koltuğa oturan kişi yâda kişilerin adaletli davranması, kılı kırk yarması, ince düşünmesi, kırıp incitmemesi gerekir! Hz. Ömer'in adaletini omuzlarına yüklemesi gerekir! Yanlış mı düşünüyorum?
Günümüzde artık hemen hemen her alanda babadan oğula, kardeşten kardeşe kazanılan saltanat ne yazık ki padişahlık gibi sürdürülmeye devam ediyor.
Bu saltanat süren isimleri ise nerede ne yapılsa listenin başköşesinde görmemeniz ne mümkün! Onlar artık ahtapotun kolları gibi her yeri sarmış haldeler.
Naçizane fikrime gelince biraz da başkalarına fırsat verip, az bir kenara mı çekilseniz? Bu ne dünya hırsı böyle! Yetmedi mi daha tatmin ettiğiniz egolarınız? Ben şuyum, ben buyum diye her şeyi yapmayı kendinize hak görmeleriniz? Yakıp, yıkıp talan ettiğiniz hayatlar. Yarabbim bu ne megalomanlık böyle demeden kendimi alamıyorum.
Onur, haysiyet, edep, şeref gibi kavramları kaybetmeden hayatımızı sürdürüp dik durup dikleşmeden yaşamalıyız. Saydığım bu insani duygularını kaybeden insan için artık ne yapsanız faydasızdır.
Lâyık olmadığı hâlde bir işe ya da makama talip olan kişi liyakat ve maharet eksikliği nedeniyle üstlerinin kölesi, altlarının ise maskarası olur...
Yani sözün özü yeri ve zamanı gelince her yerden biraz geri çekilmek, sevilirken sayılırken, tadında tuzunda bazı şeyleri bırakmak, itibarı kaybetmemek gerek diye düşünüyorum! Ya siz? Saygıyla...
Sizi bilmem ama ben şahsen zamanı gelince bazı bulunduğumuz yerlerden sessiz sedasız gitmek ve bir diğer isme fırsat vermek gerekiyor diye düşünüyorum.
Yeni isimlere, farklı yüzlere, genç yeteneklere imkân sunmak, ön ayak olmak gibi mesela!
Aynı yüzleri görmekten, aynı isimleri duymaktan, aynı sesleri işitmekten sizi bilmem ama bana artık gına geldi! Bu isimler devekuşu misali kafasını kuma gömüp, etrafındaki insanların haklarında söylediği laflarına, sözlerine kulak tıkayarak, görmezden gelerek hayatlarına devam ediyorlar.
Makam, “önemli bir görev yeri” demektir. İş hayatında çeşitli görev yerleri vardır. Bu görevlerin yüksek dereceli olanlarına makam veya mevki denir. Makam ahlak ile değer kazanır. Ahlakı yetersiz olan kişinin makamı, mevkii olmuş neye yarar.
Peki, siz "Vebal nedir bilir misiniz? Hak etmeyenlere makam mevki vermektir !" Fatih Sultan Mehmet Han
Bir makama getirilen insanların özel yaşantısından, karakterine, dürüstlüğüne, duruşuna bakmak gerekir. Yoksa ben yaptım oldu mantığı ile hak etmeyenlere verilen görev ve yetki ziyandır.
Siyasi, STK, dernek vs. güçleri arkasına alarak her türlü onursuzluğu yapmayı kendisine hak görenleri de unutmamak gerek. Bu insanların kendi kendilerine yaptıkları itibar kaybını isteseniz yapamazsınız.
Düştükleri durumun farkına bile varmazlar, geldikleri yerin büyüsüne kapılıp giderler.
Onurlu, haysiyetli, şerefli olarak hayatı sürdürebilmektir aslolan! Hak ettiğiniz yerlerde olmaktır. Hak edilmeyen yerlerden omurgalı bir duruş sergileyip gidilmesi gerektiğinde gidilmelidir.
Layık olmadan makam sahibi olanlar Astlarını ısırıp Üstlerine kuyruk sallarlar. İmam Gazali
Televizyon ekranlarında aynı kişiler, tüm alanlarda aynı isimler. Hani meşhur bir iki söz vardır ya kabak tadı verdi, bal yiyen baldan usanır diye durum aynen öyle oldu!
Siyasette, sivil toplum kuruluşlarında, meslek örgütlerinde, oda temsilciliklerinde, derneklerde…
Açıkçası ben kendi adıma her alanda yenilik istiyorum, hem de hemen her yerde!
O koltuğa oturan kalkmayı, hasbel kader bir yere getirilen ise gitmeyi bilmiyor. Koltuğa oturan yapışıp kalıyor. Çok merak ediyorum vazgeçemedikleri nedir ki?
Benim için bir yerlerde olmak demek veballi bir işi omuzlamak demektir!
Çünkü bir yerlere gelen, getirilen, bir koltuğa oturan kişi yâda kişilerin adaletli davranması, kılı kırk yarması, ince düşünmesi, kırıp incitmemesi gerekir! Hz. Ömer'in adaletini omuzlarına yüklemesi gerekir! Yanlış mı düşünüyorum?
Günümüzde artık hemen hemen her alanda babadan oğula, kardeşten kardeşe kazanılan saltanat ne yazık ki padişahlık gibi sürdürülmeye devam ediyor.
Bu saltanat süren isimleri ise nerede ne yapılsa listenin başköşesinde görmemeniz ne mümkün! Onlar artık ahtapotun kolları gibi her yeri sarmış haldeler.
Naçizane fikrime gelince biraz da başkalarına fırsat verip, az bir kenara mı çekilseniz? Bu ne dünya hırsı böyle! Yetmedi mi daha tatmin ettiğiniz egolarınız? Ben şuyum, ben buyum diye her şeyi yapmayı kendinize hak görmeleriniz? Yakıp, yıkıp talan ettiğiniz hayatlar. Yarabbim bu ne megalomanlık böyle demeden kendimi alamıyorum.
Onur, haysiyet, edep, şeref gibi kavramları kaybetmeden hayatımızı sürdürüp dik durup dikleşmeden yaşamalıyız. Saydığım bu insani duygularını kaybeden insan için artık ne yapsanız faydasızdır.
Lâyık olmadığı hâlde bir işe ya da makama talip olan kişi liyakat ve maharet eksikliği nedeniyle üstlerinin kölesi, altlarının ise maskarası olur...
Yani sözün özü yeri ve zamanı gelince her yerden biraz geri çekilmek, sevilirken sayılırken, tadında tuzunda bazı şeyleri bırakmak, itibarı kaybetmemek gerek diye düşünüyorum! Ya siz? Saygıyla...