Baharın en gözde aylarındandır Nisan, yaz ayının habercisidir, insanların içinde yeni umutları uyandırır, benim en sevdiğim aylardan ve en sevdiğim mevsimlerdendir! Geçtiğimiz hafta içi, hep birlikte güllük gülistanlık tıpkı yazdan çalma günleri yaşadık!
Hafta sonu ise hafta içinin tam tersine yoğun bir kar yağışı ile güne uyandık, bu hafta sonu yasaklar boyunca durmaksızın yağan kar yağışı, kimsenin dışarıya çıkmasına da, yasağı delmesine de müsaade etmedi!
Bakın işte insanın hayatı da tıpkı bu mevsimler gibidir. Her sıkıntının ardından elbette bir güneş doğar. Hiç bir kış yerini önce bahara, sonrada yaza bırakmadan hep öyle kış olarak kalmaz. Hiç bir acıda sonsuza dek sürmez...
Kimi zaman yaşadığınız sorunlar, sıkıntılar, hastalıklar hiç geçmeyecek gibi sanırız!
Oysa bu hayatta ki yaşadığımız her şey bizde kısa süreli misafirlerdir!
Çünkü yüce yaratan hiç kimseye taşıyamayacağından fazlasını yüklemez!
Şunu iyi bilmeliyiz ki her gecenin bir sabahı olduğu gibi, her kışın da bir baharı vardır, mühim olan bunu unutmamak, umudu yarına bırakmamaktır.
Haftalardır günlerimiz, gecelerimiz yasaklı ya da yasaksız geçse de ne fark eder ki! Mühim olan yaşananlardan ders çıkarmaktır.
Ama biliyor musunuz her şeye rağmen, nefes almak, nefes alıyor olabilmek, yeni bir güne sağlıklı bir şekilde uyanmak yaşamak inanın o kadar güzel ki! Aldığım her bir nefes için ne kadar şükretsek azdır.
Ve bu hayat iyisiyle, kötüsüyle, acısıyla, tatlısıyla her gün bizim için yeni sayfalar açılarak devam ediyor! Dünya denen bu kocaman sahnede bize verilen süre ne kadar, perde ne zaman kapanacak bilmeden, her gün sanki hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz günlerimizi gecelerimizi...
Velhasıl kelam ölüm de her birimiz için bu dünyadaki tek gerçektir. Geride kalan her şey ise o kadar anlamsız ve boş ki. Ölüm her şeyi, herkesi eşit yapar…
Biliyorsunuz tüm dünyayı etkisi altına alan ve bir yılı aşkın süredir verdiğimiz bir virüs mücadelesi var.
Peki, bu virüs neden ve nasıl böyle birdenbire hayatımıza girdi ve bizi bu denli felç edip, tüm yaşam kalitemizi düşürdü, sevdiklerimizi alıp bir bir götürdü, oysa bu virüs gözle bile görülmüyordu ki!
Tüm bunlar başımıza neden geldi biz bunu hiç düşündük mü? Zira başımıza gelen hiç bir şey boşuna değil ki, aslında anlayana bu virüs tam bir ders, bir mesaj niteliğinde idi.
Yaşananlardan ders alalım, kendimize çeki düzen verelim, hatlarımızdan dönelim, kendimize gelelim diye verilen bir ders! Bu dersi aldık mı? Peki, kendimize geldik mi? Maalesef hayır!
Baktı ki virüs insanlar yerinde sayıyor, cinnetler, cinayetler, entrikalar, edepsizlikler, namussuzluklar kaldığı yerden devam ediyor. Bu kez virüs yanardöner insanlar misali kendisi şekil değiştirmeye, mutasyona uğramaya başladı.
Ha bu arada virüsün torpili de yok, zengin fakir, genç yaşlı, güzel çirkin, makam mevki sahibi demiyor, kimseyi ayırt etmiyor da! Tuttuğunu alıp götürüyor...
Dünya böyle işte bugün varsın, yarın yok! Gün gelecek bizde bir varmış, bir yokmuş olacağız. O musalla taşında merhumu, yâda merhumeyi nasıl bilirdiniz sorusu bizim içinde sorulacak! Mühim olan geride iyi bilirdik diyen insanlar bırakabilmek...
Eskiden ölüm kaş ile göz arasında diye adlandırılırdı, şimdilerde ben o mesafeden bile daha yakın olduğunu düşünüyorum. Saniyelik hayatlarımız var ama biz bunun farkında mıyız? İşte orası muamma!
Eh ne diyelim, Allah ölümün, ömrün, arkadaşın, dostun, eşin, evladın, akrabanın, işin, aşın her şeyin hayırlı olanını bizlere nasip etsin inşallah.
Ayrıca içinde bulunduğumuz mübarek Ramazan-ı Şerif ayının tüm İslam âlemine hayırlara vesile olmasını yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Saygıyla…
Hafta sonu ise hafta içinin tam tersine yoğun bir kar yağışı ile güne uyandık, bu hafta sonu yasaklar boyunca durmaksızın yağan kar yağışı, kimsenin dışarıya çıkmasına da, yasağı delmesine de müsaade etmedi!
Bakın işte insanın hayatı da tıpkı bu mevsimler gibidir. Her sıkıntının ardından elbette bir güneş doğar. Hiç bir kış yerini önce bahara, sonrada yaza bırakmadan hep öyle kış olarak kalmaz. Hiç bir acıda sonsuza dek sürmez...
Kimi zaman yaşadığınız sorunlar, sıkıntılar, hastalıklar hiç geçmeyecek gibi sanırız!
Oysa bu hayatta ki yaşadığımız her şey bizde kısa süreli misafirlerdir!
Çünkü yüce yaratan hiç kimseye taşıyamayacağından fazlasını yüklemez!
Şunu iyi bilmeliyiz ki her gecenin bir sabahı olduğu gibi, her kışın da bir baharı vardır, mühim olan bunu unutmamak, umudu yarına bırakmamaktır.
Haftalardır günlerimiz, gecelerimiz yasaklı ya da yasaksız geçse de ne fark eder ki! Mühim olan yaşananlardan ders çıkarmaktır.
Ama biliyor musunuz her şeye rağmen, nefes almak, nefes alıyor olabilmek, yeni bir güne sağlıklı bir şekilde uyanmak yaşamak inanın o kadar güzel ki! Aldığım her bir nefes için ne kadar şükretsek azdır.
Ve bu hayat iyisiyle, kötüsüyle, acısıyla, tatlısıyla her gün bizim için yeni sayfalar açılarak devam ediyor! Dünya denen bu kocaman sahnede bize verilen süre ne kadar, perde ne zaman kapanacak bilmeden, her gün sanki hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz günlerimizi gecelerimizi...
Velhasıl kelam ölüm de her birimiz için bu dünyadaki tek gerçektir. Geride kalan her şey ise o kadar anlamsız ve boş ki. Ölüm her şeyi, herkesi eşit yapar…
Biliyorsunuz tüm dünyayı etkisi altına alan ve bir yılı aşkın süredir verdiğimiz bir virüs mücadelesi var.
Peki, bu virüs neden ve nasıl böyle birdenbire hayatımıza girdi ve bizi bu denli felç edip, tüm yaşam kalitemizi düşürdü, sevdiklerimizi alıp bir bir götürdü, oysa bu virüs gözle bile görülmüyordu ki!
Tüm bunlar başımıza neden geldi biz bunu hiç düşündük mü? Zira başımıza gelen hiç bir şey boşuna değil ki, aslında anlayana bu virüs tam bir ders, bir mesaj niteliğinde idi.
Yaşananlardan ders alalım, kendimize çeki düzen verelim, hatlarımızdan dönelim, kendimize gelelim diye verilen bir ders! Bu dersi aldık mı? Peki, kendimize geldik mi? Maalesef hayır!
Baktı ki virüs insanlar yerinde sayıyor, cinnetler, cinayetler, entrikalar, edepsizlikler, namussuzluklar kaldığı yerden devam ediyor. Bu kez virüs yanardöner insanlar misali kendisi şekil değiştirmeye, mutasyona uğramaya başladı.
Ha bu arada virüsün torpili de yok, zengin fakir, genç yaşlı, güzel çirkin, makam mevki sahibi demiyor, kimseyi ayırt etmiyor da! Tuttuğunu alıp götürüyor...
Dünya böyle işte bugün varsın, yarın yok! Gün gelecek bizde bir varmış, bir yokmuş olacağız. O musalla taşında merhumu, yâda merhumeyi nasıl bilirdiniz sorusu bizim içinde sorulacak! Mühim olan geride iyi bilirdik diyen insanlar bırakabilmek...
Eskiden ölüm kaş ile göz arasında diye adlandırılırdı, şimdilerde ben o mesafeden bile daha yakın olduğunu düşünüyorum. Saniyelik hayatlarımız var ama biz bunun farkında mıyız? İşte orası muamma!
Eh ne diyelim, Allah ölümün, ömrün, arkadaşın, dostun, eşin, evladın, akrabanın, işin, aşın her şeyin hayırlı olanını bizlere nasip etsin inşallah.
Ayrıca içinde bulunduğumuz mübarek Ramazan-ı Şerif ayının tüm İslam âlemine hayırlara vesile olmasını yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Saygıyla…