Sosyalist dünya görüşüne sahip biri olarak liberallerden etkilenebileceğim aklımın ucundan bile geçmezdi.
Demek ki...
Hiç bir fikre ve düşünceye karşı kesin ve keskin tavırlı olmamak lazımmış!
Eski Liberal Demokrat Parti başkanı ve iş insanı Besim Tibuk'un ticaret hayatı ve tüketici davranışıyla ilgili bir değerlendirmesi çok hoşuma gitti.
Ve çok değerli buldum.
Besim Tibuk, tüketicilerin aldıkları hizmet ve ürünlerle ilgili şikayette bulunmalarının gelişme için çok önemli ve değerli olduğundan bahsetti.
Üstelik bunu bir üretici ve bir holding yöneticisi olarak söylüyordu.
''Bana beni eleştiren ve şikâyet eden vatandaş lazım'' diyordu ve bunu hararetle savunuyordu.
Ancak o zaman mükemmele ulaşabiliriz diyordu.
Ona göre kalite; eleştirenlerin ve şikâyet edenlerin omuzlarında yükselebilen bir olgu idi.
Bu değerlendirmenin Besim Tibuk tarafından yapılıyor olması kafamda bu zamana kadar oluşmuş tüm tabuları yıktı.
Bize öngörülen işletmeci zihniyetinde şikâyet eden tüketici tercih edilmez ve pek sevilmezdi.
Klasik tüketici; sunulan hizmet veya mala rıza göstermeli, itiraz etmemeli ve eleştiri getirmemeliydi.
Eğer bunun aksi bir davranış olursa suçlamalarımız hazırdı.
''Bulmuşta bunuyor'' ''o kadarcık hata kadı kızında da olur'' ''bir tek sizden şikâyet geldi vatandaşların hepsi memnun'' ''müessesemiz bu şikâyeti kabul etmiyor''
Daha düne kadar işletmelerde ''Satılan mal geri alınmaz'' levhası gözümüzün içine sokulacak biçimde asılı dururdu.
Sağ olsun, uluslararası tüketici haklarının Avrupa uyum yasaları çerçevesinde ülkemizde sözü edilmeye başlamasıyla beraber...
'Satılan mal' geri alınır oldu!
Dahası...
Bırakalım işletme sahiplerini; vatandaşlar olarak kendimiz dahi bir ürün veya hizmet hakkında şikâyet edenlere pek sıcak bakmazdık.
Kendimizin böyle bir alışkanlığı olmadığı gibi şikâyet eden birini maraza çıkarıyor düşüncesiyle yadırgardık.
Ne enteresandır ki...
Hala bu şikâyet etme işlerini ispiyonculuk gibi değerlendirenlerimiz vardır.
'Delikanlılığa ters' olarak görülür.
Daha da ötesi...
Dinimizin bu konudaki yorum farklılıklarından dolayı şikâyet konusunda yanlış davranışlara sapıldığı görülür.
Herhangi bir olumsuzluk karşısında dinimizdeki şükür, sabır ve kısmet konuları yanlış ritüeller olarak hayatımıza girmiştir.
Örnek:
Ekmeği iyi pişirememiş bir fırıncı; dini maskeleyerek buna itiraz eden bir vatandaşı 'nimet azgını' olarak suçlayabilir.
Daha iyiyi ve daha kaliteliyi talep eden kişiler bir anda elindekiyle kanaat etmeyen 'Şükürsüz' konumuna sokulabilir.
Siyasi hayatımızda, bürokraside bizi yönetenleri en hafifinden eleştirdiğimizde 'Hain' damgasının yapıştırılması çok olağan bir hal alabilir.
Dün biz bunları çok yaşadık.
Ve bu yüzdendir ki hala bu şikâyet etme meselesi içimizde psikolojik bir baskı unsuruna maruz kalabilir.
Çok şükür ki...
Bugün medya ve iletişim çağında dünyanın insan ve tüketici haklarında elde ettiği gelişmeleri görebiliyoruz, duyabiliyoruz.
Hele hele...
Karşı tarafta olarak addettiğimiz Besim Tibuk gibi çağdaş iş insanları bu değerleri neredeyse gözümüzün ve beynimizin içine sokmaya gayret ediyorlar.
Eeee...
Bize de uygulamak düşüyor!
Haydi, her şeyi şikâyet etmeye!
Saygılarımla