- Rebîü’l-evvel münasebetiyle -
Üsve-i Hasene (güzel örnek) sıfatı Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber (a.s.) için kullanılmaktadır. O'nu gölgede bırakmayan (aynı zamanda onun gölgede kalmasına razı olmayan) ve gerçekliğiyle ters düşmeksizin, günümüz koşullarında, ondan aldığı ışığı nasıl yansıtacağını dert edinenlerin bu tanımdan nasiplenmeleri, örneğin örneği mesabesinde (vallâhu a'lem) mümkündür.
Hz. Peygamber her şeyden önce iyi bir iletişimci ve eğitimcidir. Dili sade, sözleri herkesçe anlaşılabilir, söz-davranış uyumu nihai noktadadır. Sözlerini ve sözsüzlerini anlamak için aracıya, başka kaynaklara başvurmaya, beden dili uzmanlığına gerek yoktur.
Peygamber olarak gönderildiği ortam ve toplumun özellikleri herkesçe bilinmektedir. Aynı ortam ve toplumda nasıl bir değişime yol açtığı da. Günümüzde insanlık, insanımsılar yüzünden, onun Peygamber olarak gönderildiği koşullara rahmet okutur hale gelmiştir. Örgütlü, sistemli, nihayetinde kurumsallaşmış bir şenaat ve sahtelikler evreninde yaşadığımız daha sık tekrarlanmaya başlamıştır. Şirk kurumsallaşmış, şiddet, zorbalık, fuhuş, kumar, dedikodu, iftira, israf, istismar, eşkıyalık, nihayetinde zulüm kurumsallaşmış durumdadır. Bu nedenle - İnsanlık nereye? - Birbiri ardına tanık olmaya başladığımız vahşet örüntüleri nedeniyle son yılların en popüler sorularından biri olmuştur.
Hz. Peygamber, etrafı da nitelikli ve liyakatli bir önderdir. Bugün hayallerimizde yaşayan pek çok üstün vasıfla çevrelenmiştir. İslâm'ın şekillendirdiği bir bilgi ve iletişim kültürüne sahiptir. Bu yönüyle, günümüz iletişim ve haber profesyonelleri için gerçek bir rol modeldir. Bilgiyi doğru ve eksiksiz iletme (iletişimsel) dürüstlük-güvenilir olma, sorumluluk ve hesap verebilirlik, zekilik, yetkinlik, yapıcı eleştirellik, gerçeği ulaştırma ve destekleme, insan yararına çözümler arama, ölçülülük gibi.
Kişisel arzularına göre konuşmadığı bizzat Kur'an'la sabittir. Sadece kendisine vahyedileni iletir ve ona göre hareket eder. Yani sözleri gibi davranışları da kişisel arzularına göre şekillenmez. Hz. Peygamber, gerçeğin bizatihi kendisidir. Hayatının hiç bir evresinde sahte imajlarla çevrelenmemiştir. Sevgisi ve merhameti gerçek; insan hakları konusundaki duyarlılığı sahici ve içtendir. Getirdiği medeniyet değerlerinin bu konuda sahte imajlara hiç mi hiç ihtiyacı bulunmamaktadır. Çocuk hakları savunuculuğu imajı arkasında pedofili ağları ve/ya çocuk ticareti yoktur.
Kadın hakları hassasiyeti simsarlığa değil adalet ve merhamete dayanmaktadır. Getirdiği medeniyet değerleri; kozmetiğe, estetiğe ve cinselliğe dayalı endüstrilerin ve buna ek olarak kadın cinselliğini pazarlama stratejisi olarak işlevselleştiren diğer pragmatistlerin kadın sömürüsü üzerine kurulu imparatorlukları için en büyük tehdit olmaya devam edecektir. Yine, getirdiği medeniyet değerleri, Kadının cinsel sömürüsünü, özgürlükten geçerek estetize eden aydınların ve bu ortamda, turpun büyüğünü (kadını köleleştiren ve ranta dönüştüren sistemi) heybede unutarak bataklıktaki sineklerin peşine düşen kadın hakları çığırtkanlarının, kadını koruyayım derken aileyi dinamitleyen cehaletlerine/iş bilmezliklerine veya bağcıyı dövme planlarına karşı kararlı duruş sergilemeye ise hiç bir zaman ara vermeyecektir.
Geniş kitleler üzerinde örnekliğine dair tereddütler oluşturmayı amaçlayan, bilgiçlik taslayan cehalet ürünü çabalar, bu korkunun eseridir. İslâm dışı toplumların bunu kendine görev edinmeleri olağanüstü sayılmaz. Fakat Müslüman olduğunu iddia edenlerin kasıtlı ve/ya cehalet eseri olarak İslâm'ı ve Hz. Peygamberi kabul edilemez eylemlerin içinde resmetmeye çalışmaları, dahası her türlü kötülüğü bu yönde fırsat görerek İslâm'la aynı kareye sokma gayretleri masum görülemez.
Farklı Müslüman toplumlardaki İslâm'ın özüyle bağdaşmayan uygulamalar, çarpıklıklar, yorumlar, adetler, kurgular, senaryolar, bireysel kötülükler, hatalar, yanlışlar; bir takım kalıp yargıların inşasında kullanılnakta, İslâm'ı geriliğin, cehaletin, insanlık dışılığın, her türlü kötülüğün kaynağı olarak resmetmek üzere işlenmektedir. Bu oltaya takılanlar, ya da gaflet ve dalâlatle hakkı buldukları iddiasındakiler, gerçek ‘er’in yarın hak divanında belli olacağını unutmamalıdır. İslâm'a ilişkin bilişsel ve bilinç dışı önyargıları oluşturan bu mekanizmanın nihai ürününün İslamofobi olarak etiketlendiğini de. Müslümanların içinde bulundukları durum, dahası İslamofobi değirmenine su taşımaları, "kaç Müslümandan sığın İslâm'a" deyişini haklı gösterebilir, ancak Müslümanları tanınmaz hale getiren sistemi, politika ve uygulamaları sorgulamanın önüne geçmemelidir.
Hz. Peygamber'in Üsve-i Hasene misyonunu baltalamaya çalışan örgütlü girişimlere karşı daha dikkatli olunmalıdır! Zira O, sadece inananların değil, bütün insanlığın, sevginin, rahmetin, hakikatin doğruluğun, güvenin ve samimiyetin son kalesidir!
Peygamber'e Salâvât...!
Sağlıcakla kalın,